el-ʹafuvv ~ اَلْعَفُوُّ

Kamus-ı Muhit - العفو maddesi

اَلْعَفُوُّ [el-ʹafuvv] (عَدُوٌّ [ʹaduvv] vezninde) Kesîrü’l-ʹafv demektir; yukâlu: رَجُلٌ عَفُوٌّ عَنِ الذَّنْبِ أَيْ عَافٍ

اَلْعَفْوُ [el-ʹafv] (ʹayn’ın fethi ve fâ’nın sükûnuyla) Mahv ve ṯams maʹnâsınadır; kâle’l-mu΄ellif: اَلْعَفْوُ عَفْوُ اللهِ عَزَّ وَجَلَّ عَنْ خَلْقِهِ وَالصَّفْحُ وَتَرْكُ عُقُوبَةِ الْمُسْتَحِقِّ Yaʹnî عَفْوٌ [ʹafv]-ı kâmil ü aʹzam ancak عَفْوٌ [ʹafv]-ı ilâhîdir ki ʹukûbete müstehak olan cânî ve ʹâsî ve müznib kullarının mahz fazl ve keremiyle günâhlarını mahv ve ʹikâbını terk ve tecâvüz eylemekten ʹibârettir; yukâlu: عَفَا اللهُ عَنْهُ يَعْفُو عَفْوًا وَعَفَا لَهُ ذَنْبَهُ وَعَنْ ذَنْبِهِ أَيْ صَفَحَ وَلَمْ يُعَاقِبْهُ

Vankulu Lugatı - العفو maddesi

اَلْعُفُوُّ [el-ʹufuvv] (ʹayn’ın ve fâ’nın zammı ve vâv’ın teşdîdiyle) Suya bir nesne karışmayıp sâfî olmak; yukâlu: عَفَا الْمَاءُ إِذَا لَمْ يَطَأْهُ شَيْءٌ يُكَدِّرُهُ Ve kıl ve ot çok olmağa dahi derler; yukâlu: عَفَا الشَّعْرُ وَالنَّبْتُ وَغَيْرُهُمَا إِذَا كَثُرَ Ve minhu kavluhu taʹâlâ: ﴿حَتَّى عَفَوْا﴾ (الأعراف، 95) أَيْ كَثُرُوا

اَلْعَفْوُ [el-ʹafv] (ʹayn’ın fethi ve fâ’nın sükûnu ile) Şol yerdir ki ona ayak basmamış ve istiʹmâl olunmamış ola. Ve

عَفْوٌ [ʹafv] Çorbanın çervişle kotarılmasına dahi derler; tekûlu: عَفَوْتُ لَهُ مِنَ الْمَرَقِ إِذَا غَرَفْتَ لَهُ أَوَّلًا وَآثَرْتَهُ بِهِ Ve

عَفْوٌ [ʹavf] Çömlek dibinde çorbanın ednâsın alıkomağa dahi derler; tekûlu: عَفَوْتُ الْقِدْرَ إِذَا تَرَكْتَ ذَلِكَ فِي أَسْفَلِهَا Ve

عَفْوٌ [ʹafv] Bir nesneyi yıkıp izâle etmeğe dahi derler. Ve yıkılıp zâ΄il olmağa dahi derler; yukâlu: عَفَتِ الرِّيحُ الْمَنْزِلَ إِذَا دَرَسَتْهُ وَعَفَا الْمَنْزِلُ يَعْفُو إِذَا دَرَسَ يَتَعَدَّى وَلَا يَتَعَدَّى Ve

عَفْوٌ [ʹafv] Günâh mukâbilesinde ʹikâb etmeyip terk etmeğe dahi derler; tekûlu: عَفَوْتُ عَنْ ذَنْبِهِ إِذَا تَرَكْتَهُ وَلَمْ تُعَاقِبْهُ Ve

عَفْوٌ [ʹafv] Bir nesneyi çoğaltmağa dahi derler; yukâlu: عَفَوْتُهُ أَنَا Ve fi’l-hadîsi: “أَمَرَ أَنْ تُحْفَى الشَّوَارِبُ وَتُعْفَى اللِّحَى” Ve شَوَارِبُ [şevârib] شَارِبٌ [şârib]in cemʹidir, bıyık maʹnâsına. Ve

عَفْوٌ [ʹafv] Bir kimsenin ihsânın ricâ edip yanına gelmeğe dahi derler; tekûlu: عَفَوْتُهُ إِذَا أَتَيْتَهُ تَطْلُبُ مَعْرُوفَهُ yukâlu: عَفَا يَعْفُو وَفُلَانٌ تَعْفُوهُ الْأَضْيَافُ Ve

عَفْوٌ [ʹafv] (ʹayn’ın fethi ve kesri ve zammı ile) Merkeb yavrusu maʹnâsına dahi gelir.

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı