el-ʹanḵ ~ اَلْعَنْقُ

Kamus-ı Muhit - العنق maddesi

اَلْعَنَقُ [el-ʹanaḵ] (fethateynle) Deve ve sâ΄ir devâbba mahsûs bir gûne yürüyüşe denir ki adımlarını açıp boyunlarını sündürüp yere döşenerek eşkin yürüyüşlerinden ʹibârettir, neşât ve sürʹatle o resme yürürler, tarîk-i Ḩicâz’da gece içre develer neşâta gelip o gûne yürüdükleri meşhûdumuz olmuştur ve o dûr u dırâz beyâbânı o yürüyüşle kaʹt ederler, tayerân ediyorlar kıyâs olunur; yukâlu: تَسِيرُ الْإِبِلُ الْعَنَقَ وَهُوَ سَيْرٌ مُسْبَطِرٌّ لِلْإِبِلِ وَالدَّابَّةِ Ve

عَنَقٌ [ʹanaḵ] Masdar olur, bir adam uzun boyunlu olmak maʹnâsına; yukâlu: عَنِقَ الرَّجُلُ عَنَقًا مِنَ الْبَابِ الرَّابِعِ إِذَا كَانَ أَعْنَقَ

اَلْعُنْقُ [el-ʹunḵ] (ʹayn’ın zammı ve zammeteynle) ve

اَلْعَنِيقُ [el-ʹanîḵ] (أَمِيرٌ [emîr] vezninde) ve

اَلْعُنَقُ [el-ʹunaḵ] (صُرَدٌ [ṡurad] vezninde) Boyuna denir, جِيدٌ [cîd] maʹnâsına. Müzekker ve mü΄ennes olur; cemʹi أَعْنَاقٌ [aʹnâḵ]tır. Ve

عُنُقٌ [ʹunuḵ] Nâstan bir gürûha ıtlâk olunur; tekûlu: أَتَانِي عُنُقٌ مِنَ النَّاسِ أَيْ جَمَاعَةٌ Ve rü΄esâ-yı kavme ıtlâk olunur; yukâlu: هُوَ عُنُقُ قَوْمِهِ أَيْ رَئِيسُهُمْ وَهُمْ أَعْنَاقٌ أَيْ أَشْرَافٌ Ve عُنُقُ الْكَرِشِ [ʹunuḵu’l-keriş] işkenbenin esfelinden ʹibârettir ki murâd göden bağırsağının aşağısıdır. Ve عُنُقُ الْخَيْرِ [ʹunuḵu’l-ḣayr] birr ve hayr ve haseneden bir kıtʹaya ıtlâk olunur; yukâlu: لِفُلَانٍ عُنُقٌ مِنَ الْخَيْرِ أَيْ قِطْعَةٌ مِنْهُ ve minhu’l-hadîsu: “اَلْمُؤَذِّنُونَ أَطْوَلُ النَّاسِ أَعْنَاقًا يَوْمَ الْقِيَامَةِ” أَيْ أَكْثَرُهُمْ أَعْمَالًا أَوْ رُؤَسَاءُ لِأَنَّهُمْ يُوصَفُونَ بِطُولِ الْعُنُقِ وَرُوِيَ بِكَسْرِ الْهَمْزَةِ أَيْ إِسْرَاعًا إِلَى الْجَنَّةِ Yaʹnî “Yevm-i kıyâmette mü΄ezzin zümresi cümleden ezyed aʹmâl-ı hasene kıtʹalarına mazhar olarak mahşûr olurlar.” Baʹzılar eşrâf ve sâdât maʹnâsına haml eylemekle ümmet-i Muḩammed beyninde eşrâf ve sâdât olarak haşr olunurlar demek olur, zîrâ ʹArablar rü΄esâ΄ ve aʹyânı tûl-iأَعْنَاقٌ [aʹnâḵ]la tavsîf ederler. Ve lafz-ı mezbûr hemzenin kesriyle de mervî olmakla isrâʹ maʹnâsına olmağın cümleden ziyâde cennete sürʹat eden tâ΄ife mü΄ezzin gürûhu olur demek olur. Ve bunda altı gûne vech dahi zikr ederler, şürûh-ı kütüb-i ehâdîste mebsûttur. Ve ʹArablar عُنُقٌ [ʹunuḵ] ile bir nesnenin evvelinden kinâye ederler, meselâ كَانَ ذَلِكَ عَلَى عُنُقِ الدَّهْرِ derler, عَلَى قَدِيمِ الدَّهْرِ maʹnâsına ve هُمْ عُنُقٌ إِلَيْكَ derler onlar sana mâ΄il ve muntazırlardır diyecek yerde, zîrâ boyun medâr-ı meyl ü teveccüh ü intizârdır.

Vankulu Lugatı - العنق maddesi

اَلْعَنْقُ [el-ʹanḵ] (ʹayn’ın fethi ve nûn’un sükûnuyla) Bir kimsenin boynın kucaklamak; yukâlu: عَنَقَهُ إِذَا جَعَلَ يَدَهُ عَلَى عُنُقِهِ وَضَمَّ إِلَى نَفْسِهِ

اَلْعُنُقُ [el-ʹunuḵ] (zammeteynle) Bi-maʹnâhu, tezkîri ve te΄nîsi câ΄izdir.

اَلْعَنَقُ [el-ʹanaḵ] (fethateynle) Devâbbın bir cins seyridir ki o sürʹatle olan seyrdir.

اَلْعُنْقُ [el-ʹunḵ] (ʹayn’ın zammı ve nûn’un sükûnuyla) Boyun, gerden maʹnâsına.

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı