el-ʹanv ~ اَلْعَنْوُ

Kamus-ı Muhit - العنو maddesi

اَلْعُنُوُّ [el-ʹunuvv] (عُلُوٌّ [ʹuluvv] vezninde) ve

اَلْعَنَاءُ [el-ʹanâ΄] (عَطَاءٌ [ʹaṯâ΄] vezninde) Esîr olmak maʹnâsınadır; tekûlu: عَنَوْتُ فِيهِمْ عُنُوًّا وَعَنَاءً أَيْ صِرْتُ أَسِيرًا فِيهِمْ ve yukâlu: عَنِيتُ فِيهِمْ عَنَاءً مِنَ الْبَابِ الرَّابِعِ أَيْ صِرْتُ أَسِيرًا فِيهِمْ Ve tezellül ve huzûʹ ve ser-fürûʹ kılmak maʹnâsınadır; tekûlu: عَنَوْتُ لَهُ إِذَا خَضَعْتَ Ve bir nesneyi açığa çıkarıp âşikâre kılmak maʹnâsınadır; tekûlu: عَنَوْتُ الشَّيْءَ إِذَا أَبْدَيْتَهُ Ve bâ΄ harfiyle ihrâc maʹnâsına olur; tekûlu: عَنَوْتُ بِهِ إِذَا أَخْرَجْتَهُ Ve arz nebât bitirmek maʹnâsınadır; yukâlu: عَنَتِ الْأَرْضُ بِالنَّبَاتِ إِذَا أَظْهَرَتْهُ Ve kelb bir nesneyi gelip koklamak maʹnâsınadır; yukâlu: عَنَى الْكَلْبُ لِلشَّيْءِ إِذَا أَتَاهُ فَشَمَّهُ Ve kırbanın dikiş aralıkları seyrek olmakla suyu taşra sızdırmak maʹnâsına müstaʹmeldir; yukâlu: عَنَتِ الْقِرْبَةُ بِمَاءٍ كَثِيرٍ أَيْ لَمْ تَحْفَظْهُ فَظَهَرَ Ve bir adama baʹzı umûr ve havâdis hâdis olmak maʹnâsınadır; yukâlu: عَنَتِ بِهِ الْأُمُورُ إِذَا نَزَلَتْ Ve bir nesne bir adamı renc ve zahmete uğratmak maʹnâsınadır; yukâlu: عَنَا الْأَمْرُ عَلَيْهِ إِذَا شَقَّ

Vankulu Lugatı - العنو maddesi

اَلْعَنْوُ [el-ʹanv] (ʹayn’ın fethi ve nûn’un sükûnuyla) Bir nesneyi izhâr etmek; tekûlu: عَنَوْتُ الشَّيْءَ إِذَا أَخْرَجْتَهُ وَأَظْهَرْتَهُ

اَلْعِنْوُ [el-ʹinv] (ʹayn’ın kesri ve nûn’un sükûnuyla) Vâhidi, cânib-i vâhid maʹnâsına. ve

عِنْوٌ [ʹinv] Bir cemâʹat maʹnâsına dahi gelir.

اَلْعُنُوُّ [el-ʹunuvv] (zammeteynle ve vâv’ın teşdîdiyle) Zelîl olmak; yukâlu: عَنَا يَعْنُو مِنَ الْبَابِ الْأَوَّلِ إِذَا خَضَعَ وَذَلَّ minhu kavluhu taʹâlâ: ﴿وَعَنَتِ الْوُجُوهُ﴾ (طه، 111) Ve bir kimse bir kavmin mâ-beyninde esîr olup ikâmet etmek maʹnâsına da gelir; yukâlu: عَنَا فِيهِمْ فُلَانٌ أَسِيرًا أَيْ أَقَامَ فِيهِمْ عَلَى إِسَارِهِ وَاحْتُبِسَ Ve bir kimseye havâdis nüzûl etmeğe dahi derler; yukâlu: عَنَتْ بِهِ أُمُورٌ أَيْ نَزَلَتْ Ve

عُنُوٌّ [ʹunuvv] Yer ot bitirmeğe dahi derler, İbnu’s-Sikkît rivâyeti üzere; yukâlu: عَنَتِ الْأَرْضُ بِالنَّبَاتِ تَعْنُو مِنَ الْبَابِ الْأَوَّلِ وَتَعْنِي مِنَ الْبَابِ الثَّانِي عَلَى رِوَايَةِ الْكِسَائِيِّ إِذَا ظَهَرَ نَبْتُهَا وَيُقَالُ لَمْ تَعْنُ بِلَادُنَا بِشَيْءِ وَلَمْ تَعْنِ إِذَا لَمْ تُنْبِتْ شَيْئًا

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı