اَلْقُِسْطَاسُ [el-ḵusṯâs - el-ḵisṯâs] (ḵâf’ın zammı ve kesriyle) Teraziye denir, ʹalâ-kavlin sâ΄ir mîzânlardan akvem olanına yaʹnî keffeteyni besberâber olup pek doğru olanına denir yâhud قُِسْطَاسٌ [ḵusṯâs - ḵisṯâs] mîzân-ı ʹadl olacaktır ki yevm-i kıyâmette kendisiyle vezn-i aʹmâl olunacak terazidir. Pes dünyâ terazisine ıtlâkı teşbîh cihetiyle olur. قِسْطٌ [ḵist] lafzından me΄hûz olur; ʹinde’l-baʹz lafz-ı mezbûr Rûmiyyeden muʹarrebdir. Ve evvelki kavllere göre ne gûne mîzân olursa olsun yaʹnî gerek küçük ve gerek büyük olsun ve gerek altın ve gümüş terazisi ve gerek kabbân olsun; yukâlu: فُلاَنٌ يَقِيسُ بِمِقْيَاسِهِ وَيَزِنُ بِقُسْطَاسِهِ وَهُوَ الْمِيزَانُ أَوْ أَقْوَمُ الْمَوَازِينِ أَوْ هُوَ مِيزَانُ الْعَدْلِ Kâle’ş-şârih ve fî Mufredâti’r-Râġib ve minhu kavluhu taʹâlâ: ﴿وَزِنُوا بِالْقِسْطَاسِ الْمُسْتَقِيمِ﴾ اَلْمِيزَانِ وَيُعَبَّرُ بِهِ عَنِ الْعَدَالَةِ كَمَا يُعَبَّرُ بِالْمِيزَانِ عَنْهَا
اَلْقُسْطَاسُ [el-ḵusṯâs] (ḵâf’ın zammı ve sîn’in sükûnuyla) Mîzân.
اَلْقِسْطَاسُ [el-ḵisṯâs] (ḵâf’ın kesriyle) Bi-maʹnâhu, lügatun fîhi.
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı