اَلْمَرَنُ [el-meren] (fethateynle) Bâgçe bekçilerinin ağaç başında dallar aralığında yaptıkları tahta denir ki üzerinde nevm ve ârâm ederler.
اَلْمَرِنُ [el-merin] (كَتِفٌ [ketif] vezninde) ʹÂdet ve âyîn maʹnâsınadır; yukâlu: مَا زَالَ ذَلِكَ مَرِنُهُ أَيْ عَادَتُهُ Ve gırîv ve feryâd ve kavga ve kıtâle denir; yukâlu: مَا هَذَا الْمَرِنُ أَيِ الصَّخْبُ وَالْقِتَالُ
اَلْمَرْنُ [el-mern] (قَرْنٌ [ḵarn] vezninde) Devenin ayakları taşırkamakla tabana yakın yerlerini yağlamak maʹnâsınadır; yukâlu: مَرَنَ بَعِيرَهُ مَرْنًا إِذَا دَهَنَ أَسْفَلَ قَوَائِمِهِ مِنْ حَفَائِهِ Ve bir adamı yere vurmak maʹnâsınadır; yukâlu: مَرَنَ بِهِ الْأَرْضَ إِذَا ضَرَبَهُ بِهَا Ve
مَرْنٌ [mern] Bir çeşit siyâb adıdır. Burada نَبَاتٌ nüshası galattır. Ve yumuşatılmış meşine ve sahtiyâna denir. Ve kürke denir فِرَاءٌ [firâ΄] maʹnâsına. Ve cânib maʹnâsınadır; yukâlu: هُوَ فِي مَرْنٍ مِنْهُ أَيْ جَانِبٍ Ve kisve maʹnâsınadır; yukâlu: جَاءَ وَمَا عَلَيْهَا مَرْنٌ أَيْ كِسْوَةٌ Ve vergiye denir, عَطَاءٌ [ʹaṯâ΄] maʹnâsına. Ve düşmandan kaçmak maʹnâsınadır; yukâlu: مَرَنَ فُلَانٌ عَنْ عَدُوِّهِ مَرْنًا إِذَا فَرَّ مِنْهُ
اَلْمَرِنُ [el-merin] (mîm’in fethi ve râ’nın kesri ile) Hâl maʹnâsına; yukâlu: مَا زَالَ ذَلِكَ مَرِنِى أَيْ حَالِي وَيُقَالُ لِلْقَوْمِ هُمْ عَلَى مَرِنٍ وَاحِدٍ إِذَا اسْتَوَتْ أَخْلَاقُهُمْ
اَلْمَرْنُ [el-mern] (mîm’in fethi ve râ’nın sükûnuyla) Kürk, pûstîn maʹnâsına. Ve
مَرْنٌ [mern] Devenin ayağı altın yağlamağa dahi derler; yukâlu: مَرَنَ بَعِيرَهُ يَمْرُنُهُ مَرْنًا مِنَ الْبَابِ الْأَوَّلِ إِذَا دَهَنَ أَسْفَلَ قَوَائِمِهِ مِنْ حَفًى Ve حَفًى [ḩafâ] devenin ayağı taşırgamağa derler.
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı