el-muluk ~ اَلْمُلُكُ

Kamus-ı Muhit - الملك maddesi

اَلْمَلَكُ [el-melek] (fethateynle) Ferişteye denir, lisânımızda dahi melek denir; cinn ve şeytân gibi bunun da Türkîsi yoktur. ʹİnde’l-baʹz bu mâddeden me΄hûzdur ki aslı مَأْلَكٌidi, hemze lâm üzere takdîm olunduktan sonra hazf olundu. Ve baʹzılar ʹindinde “م،ل،ك”den me΄hûzdur, ke-mâ se-yuzkeru.

اَلْمُلْكُ [el-mulk] (mîm’in zammıyla) İsmdir, hükm ile bir nesnenin zabt ve tasarrufuna denir. Ve zîr-i tasarrufta olan şey΄e denir; müzekker ve mü΄ennes olur. Ve ʹizz ve ʹazamet ve şevket ve saltanat maʹnâsına müstaʹmeldir; yukâlu: لَهُ الْمُلْكُ أَيِ الْعِزُّ وَالسُّلْطَانُ Ve

مُلْكٌ [mulk] جُلْبَانٌ [culbân] dedikleri galleye denir. Ve azca suya denir. Ve مُلْكُ الدَّابَّةِ [mulku’d-dâbbet] davarın ayaklarına denir ve zammeteynle lügattır; müfredi مِلَاكٌ [milâk]tır, كِتَابٌ [kitâb] vezninde.

اَلْمَلْكُ [el-melk] (mîm’in fethiyle) ve

اَلْمَلِكُ [el-melik] (كَتِفٌ [ketif] vezninde) ve

اَلْمَلِيكُ [el-melîk] (أَمِيرٌ [emîr] vezninde) ve

اَلْمَالِكُ [el-mâlik] (صَاحِبٌ [ṡâḩib] vezninde) Mülk sâhibine denir ki murâd pâdişâhtır; cemʹleri مُلُوكٌ [mulûk] ve أَمْلَاكٌ [emlâk] ve مُلَكَاءُ [mulekâ΄] gelir, كُرَمَاءُ [kuremâ΄] vezninde ve مُلَّكٌ [mullek] gelir, رُكَّعٌ [rukkaʹ] vezninde, leff ü neşr-i müretteb üzeredir.

اَلْمَلْكُ [el-melk] (mîm’in fethiyle) Suya kandırmak maʹnâsınadır; tekûlu: مَلَكَنَا الْمَاءَ مَلْكًا أَيْ أَرْوَانَا يَعْنِي فَقَوِينَا عَلَى أَمْرِنَا Ke-mâ zukire. Ve mâlik olmak maʹnâsınadır, niteki re΄s-i mâddede teslîsle beyân olundu. Ve مَلْكُ الْوَلِيِّ [melku’l-veliyy] yaʹnî velî taht-ı velâyetinde olan hatunu kendi başına tezevvücden hazer ve menʹ edip emr-i tezevvücünde mutasarrıf olmasından ʹibârettir. Ve

مَلْكٌ [melk] ذُو الْمُلْكِ [žu’l-mulk], yaʹnî mülk sâhibi pâdişâh ve melîk maʹnâsınadır, ke-mâ se-yuzkeru. Ve

مَلْكٌ [melk] إِمْلَاكٌ [imlâk] gibi hamuru kuvvetle özleyerek yoğurmak maʹnâsınadır; yukâlu: مَلَكَ الْعَجِينَ مَلْكًا مِنَ الْبَابِ الثَّانِي إِذَا أَنْعَمَ فِي عَجْنِهِ Ve âhû yavrusu kuvvetlenip anasının arkasına düşüp gitmeğe kâdir olmak maʹnâsınadır; yukâlu: مَلَكَ الْخِشْفُ أُمَّهُ إِذَا قَوِيَ وَقَدَرَ أَنْ يَتْبَعَهَا

اَلْمِلْكُ [el-melk] (mîm’in harekât-ı selâsı ve lâm’ın sükûnuyla) ve

اَلْمَلَكَةُ [el-meleket] (fetehâtla) ve

اَلْمَمْلُكَةُ [el-memluket] (mîm’in fethi ve lâm’ın zammı, ʹalâ-kavlin harekât-ı selâsıyla) Bir nesneye istiklâl vechi üzere zabt eylemeğe kâdir olarak zafer bulup zîr-i dest ü istîlâya almak maʹnâsınadır ki mâlik olmak taʹbîr olunur; yukâlu: مَلَكَ الشَّيْءَ مِلْكًا مُثَلَّثَةً وَمَلَكَةً وَمَمْلُكَةً مِنَ الْبَابِ الثَّانِي إِذَا احْتَوَاهُ قَادِرًا عَلَى الْإِسْتِبْدَادِ بِهِ Ve

مُلْكٌ [mulk] (mîm’in harekât-ı selâsıyla yâhûd fethateynle yâhûd zammeteynle) Mülkiyyet üzere zabt ve tasarruf olunacak nesneye denir; yukâlu: مَا لَهُ مُلْكٌ أَوْ مَلَكٌ أَوْ مُلُكٌ أَيْ شَيْءٌ يَمْلِكُهُ Ve beyne’l-aʹrâb bir adamın merʹâ ve meşreb ve devâbb ve mevâşîsine yâhûd bir adamın kendisi hafr edip infirâd üzere zabt eylediği kuyuya ıtlâk olunur; ve minhu tekûlu: لِي فِي هَذَا الْوَادِي مُلْكٌ مُثَلَّثًا وَيُحَرَّكُ أَيْ مَرْعًى وَمَشْرَبٌ وَمَالٌ أَوْ هِيَ الْبِئْرُ يَحْفِرُهَا وَيَنْفَرِدُ بِهَاVe

مُلْكٌ [mulk] (mîm’in harekât-ı selâsıyla) Hâssaten bir adamın suyuna ıtlâk olunur; yukâlu: لَيْسَ لَهُمْ مُلْكٌ مُثَلَّثًا أَيْ مَاءٌ Ve

مُلْكٌ [mulk] (kezâlik harekât-ı selâsla) Memlûk maʹnâsına müstaʹmeldir, مَلَكَةٌ [meleket] gibi, ke-mâ se-yuzkeru. Ve bir adamın taht-ı iktidârında olan şey΄e denir; tekûlu: أَعْطَانِي مِنْ مُلْكِهِ مُثَلَّثَةً أَيْ مِمَّا يَقْدِرُ عَلَيْهِ Ve yine harekât-ı selâsla kulluk, rıkk ve bendegî maʹnâsınadır; yukâlu: طَالَ مُلْكُهُ مُثَلَّثَةً أَيْ رِقُّهُ Ve yine harekât-ı selâsla hatun tezevvüc eylemek maʹnâsına müstaʹmeldir; yukâlu: أَمْلَكَهُ إِيَّاهَا حَتَّى مَلَكَهَا مُلْكًا مُثَلَّثًا أَيْ زَوَّجَهُ إِيَّاهَا فَتَزَوَّجَهَا وَلَا يُقَالُ مَلَكَ بِهَا وَلَا أَمْلَكَ Ve مُلْكُ الطَّرِيقِ [mulku’ṯ-ṯarîḵ] yine harekât-ı selâsla yolun vasatına yâhûd kenârına ıtlâk olunur; yukâlu: أَخَذَ مُلْكَ الطَّرِيقِ أَيْ وَسَطَهُ أَوْ حَدَّهُ

Vankulu Lugatı - الملك maddesi

اَلْمُلُكُ [el-muluk] (mîm’in ve lâm’ın zammı ile) Davarın ayakları ve boynudur; minhu kavluhum: جَاءَنَا تَقُودُهُ مُلُكُهُ Ve bu Ebû ʹUbeyd rivâyetidir.

اَلْمَلَكُ [el-melek] Ferişte.

اَلْمُلْكُ [el-mulk] (mîm’in zammı ve lâm’ın sükûnuyla) İsmdir, memleket sâhibi ve tasarrruf sâhibi olmak maʹnâsına.

اَلْمَلِكُ [el-melik] (mîm’in fethi ve lâm’ın kesriyle) Bi-maʹnâhu. Ve مَلْكٌ [melk] dahi sükûn-ı lâm’la zikr olunan maʹnâyadır, gûyâ ki sükûnuyla olan kesr-i lâm’la olandan muhaffeftir, فَخِذٌ [feḣiž]le فَخْذٌ [faḣž] gibi ve kesr-i lâm’la olan dahi yâ مَالِكٌ [mâlik]ten veyâhûd مَلِيكٌ [melîk]ten muhaffeftir.

اَلْمَلْكُ [el-melk] (mîm’in fethi ve lâm’ın sükûnuyla) Hamuru iyi yoğurmak; tekûlu: مَلَكْتُ الْعَجِينَ إِذَا شَدَدْتَ عُجْنَهُ Ve sâhib-i Ṡurâḩ ve sâhib-i Tercemeمَلْكٌ [melk]i tefsîrde hamuru muhkem eylemek demişlerdir, zâhir-i murâd-ı Cevherî bizim zikr ettiğimizdir, nitekim Cevherî’nin أَمْلَاكٌ [emlâk]i tefsîrde kelâm etmesi ve sâhib-i Ḵâmûs’un مَلَكَ الْعَجِينَ إِذَا أَنْعَمَ عُجْنَهُ dediği te΄yîd eder. Ve

مَلْكٌ [melk] مَمْلُوكٌ [memlûk] maʹnâsına da gelir; yukâlu: هَذَا الشَّيْءُ مَلْكُ يَمِينِي وَمِلْكُ يَمِينِي بِفَتْحِ الْمِيمِ وَكَسْرِهَا وَالْفَتْحُ أَفْصَحُ Ve

مَلْكٌ [melk] Tezevvüc etmeğe dahi derler; tekûlu: مَلَكْتُ الْمَرْأَةَ إِذَا تَزَوَّجْتَهَا Ve

مَلْكٌ [melk] مَلِكٌ [melik]ten tahfîf olunmakla مَالِكٌ [mâlik] maʹnâsına dahi gelir ʹalâ-mâ se-yecî΄u.

اَلْمِلْكُ [el-milk] (mîm’in kesri ve lâm’ın sükûnuyla) Bir nesneye mâlik olmak; yukâlu: مَلَكْتُ الشَّيْءَ أَمْلِكُهُ مِلْكًا مِنَ الْبَابِ الثَّانِي Ve

مِلْكٌ [milk] ve

مَلْكٌ [melk] (mîm’in kesri ve fethiyle) Bir maʹnaya gelir; yukâlu: مَا فِي مِلْكِهِ وَمَلْكِهِ شَيْءٌ أَيْ لَا يَمْلِكُ شَيْئًا ve yukâlu eyzan: لَأَذْهَبَنَّ فَإِمَّا مُلْكٌ وَإِمَّا هُلْكٌ رَوَاهُ ابْنُ السِّكِّيتِ قَالَ وَيُقَالُ أَيْضًا فَإِمَّا مَلْكٌ وَإِمَّا هَلْكٌ بِالْفَتْحِ Ve

مَلْكٌ [melk] Yolun ortasına dahi derler.

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı