اَلْهَيْمُ [el-heym] (hâ’nın fethiyle) ve
اَلْهَيَمَانُ [el-heyemân] (fetehâtla) ʹÂşık olmak maʹnâsınadır; yukâlu: هَامَ الرَّجُلُ يَهِيمُ هَيْمًا وَهَيَمَانًا إِذَا أَحَبَّ امْرَأَةً
اَلْهِيمُ [el-hîm] (hâ’nın kesriyle) Susuz develere denir; yukâlu: إِبِلٌ هِيمٌ أَيْ عِطَاشٌ Müfredi أَهْيَمُ [ehyem]dir.
اَلْهُيُمُ [el-huyum] (zammeteynle) Cemʹi, قَذَالٌ [ḵažâl]la قُذُلٌ [ḵužul] gibi ki قَذَالٌ [ḵažâl] başın ardına derler, قَفَا [ḵafâ] maʹnâsına.
اَلْهَيْمُ [el-heym] (hâ’nın fethi ve yâ’nın sükûnuyla) Bir kimse ʹaşktan yâ gayrı nesneden ser-gerdân olup gitmek.
اَلْهِيمُ [el-hîm] (hâ’nın kesri ve meddiyle) Susayan kimseler; yukâlu: قَوْمٌ هِيمٌ أَيْ عِطَاشٌ Kâlallâhu taʹâlâ: ﴿فَشَارِبُونَ شُرْبَ الْهِيمِ﴾ (الواقعة، 55) أَيْ كَالْإِبِلِ الْعِطَاشِ Yaʹnî susamış develer gibi. Ve baʹzılar هِيمٌ [hîm]den maksûd remldir dedi, yaʹnî kum içtiği gibi içerler. Ve bu Aḣfeş rivâyetidir.
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı