el-veḵiʹ ~ اَلْوَقِعُ

Kamus-ı Muhit - الوقع maddesi

اَلْوَقَعُ [el-veḵaʹ] (fethateynle) Taşlara ıtlâk olunur; müfredi وَقَعَةٌ [veḵaʹat]tır. Ve yalın ayak yürümek maʹnâsınadır, yukâlu: وَقِعَ الرَّجُلُ وَقَعًا مِنَ الْبَابِ الرَّابِعِ إِذَا حَفِيَ Ve ayağı yalın olmakla taşırkayıp mecrûh olmak maʹnâsınadır; yukâlu: وَقِعَ الرِّجْلُ إِذَا اشْتَكَى لَحْمَ قَدَمِهِ مِنْ غِلَظِ الْأَرْضِ وَالْحِجَارَةِ

اَلْوُقُعُ [el-vuḵuʹ] (zammeteynle) وَقِيعٌ [veḵîʹ]-i mezkûrun cemʹidir ki suyu çabuk çekmez olan por ve pek yerlere denir; yukâlu: أَمْكِنَةٌ وُقُعٌ أَيْ بَيِّنَةُ الْوَقَائِعِ صُلْبَةٌ لاَ تَكَادُ تَنْشَفُ الْمَاءَ Şârihin beyânına göre savâb olan بَيِّنَةُ الْوَقَاعَةِ olmaktır.

اَلْوَقُوعُ [el-veḵûʹ] (صَبُورٌ [ṡabûr] vezninde) ve

اَلْوُقَّعُ [el-vuḵḵaʹ] (سُكَّرٌ [sukker] vezninde) Ağaca yâhûd yere konan kuşlara denir.

اَلْوَقْعُ [el-vaḵʹ] (vâv’ın fethi ve ḵâf’ın sükûnuyla) Bir sert nesnenin şiddetle bir nesneye çatırtılı ve takırtılı dokunmasına denir, iki taşın birbirine dokunması ve davar ayağının yere dokunması gibi; tekûlu: سَمِعْتُ وَقْعَ حَافِرِ دَابَّتَهِ وَوَقْعَ الْمَطَرِ أَيْ شِدَّةَ ضَرْبِهِ Ve dağın yüksek ve uçurum yerine denir. Ve yağmuru düşmek üzere olan yâhûd yufka olan buluta vasf olur, وَقِعٌ [veḵiʹ] denir denir, كَتِفٌ [ketif] vezninde; yukâlu: سَحَابٌ وَقْعٌ وَوَقِعٌ أَيْ مُطْمِعٌ أَوْ رَقِيقٌ Ve sürʹatle gitmek maʹnâsına müstaʹmeldir; yukâlu: وَقَعَ الرَّجُلُ وَقْعًا إِذَا ذَهَبَ وَانْطَلَقَ سَرِيعًا Ve bileği taşına bıçak çalmak maʹnâsınadır ki bilemek için çalmaktır; tekûlu: وَقَعْتُ النَّصْلَ بِالْمِيقَعَةِ إِذَا ضَرَبْتَهُ بِهَا Ve davarın iki yancıkları üzere dâg basmak maʹnâsınadır; tekûlu: وَقَعْتُ الْبَعِيرَ إِذَا كَوَيْتَهُ وَقَاعِ Ve düşman ile gereği gibi uğraş eylemek maʹnâsınadır; yukâlu: وَقَعَ بِالْعَدُوِّ إِذَا بَالَغَ فِي قِتَالِهِمْ

Vankulu Lugatı - الوقع maddesi

اَلْوَقِعُ [el-veḵiʹ] (vâv’ın fethi ve ḵâf’ın kesriyle) Şol buluttur ki yufka ola, sehâb-ı rakîk maʹnâsına.

اَلْوَقَعُ [el-veḵaʹ] (fethateynle) Taşlar.

اَلْوَقْعُ [el-vaḵʹ] (vâv’ın fethi ve ḵâf’ın sükûnuyla) Dağda olan yüksek yer. Ve

وَقْعٌ [vaḵʹ] Uğraşmağa dahi derler; yukâlu: وَقَعْتُ بِالْقَوْمِ فِي الْقِتَالِ Ve

وَقْعٌ [vaḵʹ] Bir nesneden düşmeğe de derler; yukâlu: وَقَعْتُ مِنْ كَذَا وَعَنْ كَذَا وَقْعًا مِنَ الْبَابِ الثَّالِثِ Ve

وَقْعٌ [vaḵʹ] Bıçağı keskin etmeğe de derler; tekûlu: وَقَعْتُ السِّكِّينَ إِذَا حَدَّدْتَهَا

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı