Ḩimm ~ حِمٌّ

Kamus-ı Muhit - حم maddesi

حِمٌّ [Ḩimm] (ḩâ’nın kesriyle) Ṯayyi΄ kabîlesi diyârında bir dere adıdır.

حُمٌّ [Ḩumm] (ḩâ’nın zammıyla) Diyâr-ı Benî Kilâb’da niçe kara dağcağızlardır.

اَلْحَمُّ [el-ḩamm] (ḩâ’nın fethi ve mîm’in teşdîdiyle) Kazâ΄ ve takdîr maʹnâlarınadır; yukâlu: حُمَّ الْأَمْرُ عَلَى بِنَاءِ الْمَجْهُولِ حَمًّا مِنَ الْبَابِ الْأَوَّلِ أَيْ قُضِيَ وَيُقَالُ حُمَّ لَهُ ذَلِكَ أَيْ قُدِّرَ Ve kasd maʹnâsınadır; yukâlu: حَمَّ حَمَّهُ إِذَا قَصَدَ قَصْدَهُ Ve tennûru ve fırın makûlesini kızdırmak maʹnâsınadır; yukâlu: حَمَّ التَّنُّورَ إِذَا سَجَرَهُ Ve iç yağını eritmek maʹnâsınadır; yukâlu: حَمَّ الشَّحْمَةَ إِذَا أَذَابَهَا Ve suyu ısıtmak maʹnâsınadır; yukâlu: حَمَّ الْمَاءَ إِذَا سَخَّنَهُ Ve devenin göçüp gitmesini taʹcîl eylemek maʹnâsınadır; yukâlu: حَمَّ ارْتِحَالَ الْبَعِيرِ إِذَا عَجَّلَهُ Ve Hak celle ve ʹalâ bir kimse hakkında bir nesne kazâ eylemek maʹnâsınadır; yukâlu: حَمَّ اللهُ لَهُ كَذَا أَيْ قَضَاهُ لَهُ Ve bir kimseye bir nesne mühimm ve zarûrî olmak maʹnâsınadır; yukâlu: حَمَّهُ الْأَمْرُ إِذَا أَهَمَّهُ Ve hemm ve hâcet maʹnâsınadır;bunda ḩâ’nın zammıyla da câ΄izdir; ve minhu yukâlu: مَا لَهُ حَمٌّ وَلَا سَمٌّ أَيْ هَمٌّ Baʹzılar bunu mâl ıtlâk olunur nesne ile tefsîr eylediler; fe-kâlu: مَا لَهُ حَمٌّ وَلَا سَمٌّ أَيْ لَا قَلِيلٌ وَلَا كَثِيرٌ Ve zarûrî ve nâçâr maʹnâsına da müstaʹmeldir; yukâlu: مَا لَهُ حَمٌّ عَنْهُ أَيْ مَا لَهُ بُدٌّ Ve bir nesnenin kesîr ve vâfirine ıtlâk olunur; yukâlu: أَخَذَ مِنْ حَمِّ الشَّيْءِ أَيْ مِنْ مُعْظَمِهِ Ve حَمُّ الظَّهِيرَةِ [ḩammu’ż-żahîret] öğle ıssılığının şiddetinden ʹibârettir; tekûlu: جَاءَنِي فِي حَمِّ الظَّهِيرَةِ أَيْ فِي شِدَّتِهِ Ve soyu pâk deveye denir;cemʹi حَمَائِمُ [ḩamâ΄im] gelir. Ve bir adama sıtma uğramak maʹnâsınadır; yukâlu: حُمَّ الرَّجُلُ عَلَى الْمَجْهُولِ إِذَا أَصَابَتْهُ الْحُمَّى Bunda مَحْمُومٌ denmez, zîrâ hilâf-ı kıyâs üzere إِحْمَامٌ [iḩmâm]dan müstaʹmeldir, ke-mâ se-yuzkeru; ve yukâlu: حُمِمْتُ حُمًّى عَلَى الْمَجْهُولِ كَذَلِكَ Ve âteş kararmak maʹnâsınadır; yukâlu: حَمَّتِ الْجَمْرَةُ حَمًّا كَمَلَّ مَلًّا مِنَ الْبَابِ الرَّابِعِ إِذَا صَارَتْ حُمَمَةً Ve su kızmak maʹnâsınadır; yukâlu: حَمَّ الْمَاءُ إِذَا سَخُنَ Ve

حَمٌّ [Ḩamm] Esâmî-i ricâldendir.

Vankulu Lugatı - حم maddesi

اَلْحُمُّ [el-ḩumm] (ḩâ’nın zammı ve mîm’in teşdîdiyle) Cemʹi, siyâh olan nesneler. Ve

حُمٌّ [ḩumm] حَمَّاءُ [ḩammâ΄]ın dahi cemʹi gelir, insânın dübürü maʹnâsına, nitekim ʹan-karîb gelir inşâallâhu taʹâlâ.

اَلْحَمَّةُ [el-ḩammet] (ḩâ’nın kezâlik fethiyle) Vâhidi. Ve

حَمٌّ [ḩamm] Eriyen yağa dahi derler. Ve

حَمٌّ [ḩamm] Kuyruğu eritmeğe dahi derler; tekûlu: حَمَمْتُ الْأَلْيَةَ إِذَا أَذَبْتَهَا Ve

حَمَّةٌ [ḩammet] Şol kaynar pınara dahi derler ki hastalar onunla şifâ taleb ederler. Ve fi’l-hadîsi: “اَلْعَالِمُ كَالْحَمَّةِ” Ve

حَمٌّ [ḩamm] Kasd maʹnâsına da gelir; tekûlu: حَمَمْتُ حَمَّكَ أَيْ قَصَدْتُ قَصْدَكَ Ve

حَمٌّ [ḩamm] Taʹcîl maʹnâsına da gelir, Ferrâ rivâyeti üzere; tekûlu: حَمَمْتُ ارْتِحَالَهُ إِذَا عَجَّلْتَهُ Ve

حَمٌّ [ḩamm] Suyu ısıtmağa dahi derler; tekûlu: حَمَمْتُ الْمَاءَ إِذَا سَخَّنْتَهُ Ve كُلُّهُ مِنَ الْبَابِ الْأَوَّلِ Ve takdîr maʹnâsına da gelir; yukâlu: حُمَّ عَلَى الْبِنَاءِ لِلْمَجْهُولِ بِمَعْنَى قُدِّرَ Ve âteş kararmağa dahi derler; tekûlu: حَمِمَتِ الْجَمْرَةُ تَحَمُّ مِنَ الْبَابِ الرَّابِعِ إِذَا صَارَتْ حُمَمَةً Ve

حُمَمَةٌ [ḩumemet] Kömüre derler. Ve su ıssı olmağa dahi derler; yukâlu: حَمَّ الْمَاءُ أَيْ صَارَ حَارًّا وَحُمَّ عَلَى الْبِنَاءِ لِلْمَجْهُولِ Ve مَحْمُومٌ [maḩmûm] oldu maʹnâsına da gelir; tekûlu: حُمَّ الرَّجُلُ إِذَا صَارَ مَحْمُومًا Ve

حَمٌّ [ḩamm] Hemm maʹnâsına da gelir; yukâlu: مَا لَهُ سَمٌّ وَلَا حَمٌّ غَيْرُكَ أَيْ مَا لَهُ هَمٌّ غَيْرُكَ Ve gâh olur sîn’in ve ḩâ’nın zammı ile dahi istiʹmâl olunur. Ve

حَمٌّ [ḩamm] (ḩâ’nın fethi ve zâmmı ile) بُدٌّ [budd] maʹnâsına da gelir; yukâlu: مَا لِي مِنْهُ حَمٌّ أَيْ بُدٌّ

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı