Żilem ~ ظِلَمٌ

Kamus-ı Muhit - ظلم maddesi

ظِلَمٌ [Żilem] (عِنَبٌ [ʹineb] vezninde) Ḵabeliyye’de bir vâdî adıdır.

اَلظَّلَمُ [eż-żalem (fethateynle) Gecede ve gündüzde adamın basarını sedd eden şahs ve sevâdın evveline yaʹnî ibtidâ görünen cüz΄üne yâ cüz΄îsine denir; ve minhu tekûlu: لَقِيتُهُ أَدْنَى ظَلَمٍ أَوْ ذِي ظَلَمٍ أَيْ أَوَّلَ كُلِّ شَيْءٍ أَوْ حِينَ اخْتَلَطَ الظَّلَامُ أَوْ أَدْنَى ظَلَمٍ، اَلْقُرْبُ أَوِ الْقَرِيبُ Yaʹnî “Karanu kavuştuğu vaktte yâhûd her karîb olan şey΄in karîbinden akreb olan yâhûd her karîb olan nesnenin şahsından akreb olarak mülâkî oldum.” Ve

ظَلَمٌ [żalem] Karaltıya ıtlâk olunur; tekûlu: رَأَيْتُ ظَلَمَهُ أَيْ شَخْصَهُ وَسَوَادَهُ Ve dağa denir. Cemʹleri ظُلُومٌ [żulûm] gelir żây’ın zammıyla. Ve bir mevziʹ adıdır.

اَلظَّلْمُ [eż-żalm] (żâ’nın fethiyle) Masdar-ı hakîkîdir, bir şey΄i mevkiʹ-i mahsûsunun gayrıya vazʹ eylemek maʹnâsınadır, meselâ ʹadl ve ihsân yerine bir adama cevr ve bîdâd eylemek gibi; yukâlu: ظَلَمَهُ ظَلْمًا مِنَ الْبَابِ الثَّانِي إِذَا فَعَلَ لَهُ الظُّلْمَ Ve bir adamın hakkına zulm eylemek maʹnâsınadır ki hakkını vermeyip yâ noksân verip yâhûd mâlını gasb eylemekten ʹibârettir; yukâlu: ظَلَمَهُ حَقَّهُ إِذَا فَعَلَ لِحَقِّهِ الظُّلْمَ Ve naks maʹnâsına müstaʹmeldir; ve minhu kavluhu taʹâlâ: ﴿وَلَمْ تَظْلِمْ مِنْهُ شَيْئًا﴾ أَيْ وَلَمْ تَنْقُصْ Ve mevkiʹi olmayan mahalde yer kazmak maʹnâsınadır; yukâlu: ظَلَمَ الْأَرْضَ إِذَا حَفَرَهَا فِي غَيْرِ مَوْضِعِ حَفْرِهَا Ve hayvânı ʹilleti yok iken zebh eylemek maʹnâsına müstaʹmeldir; yukâlu: ظَلَمَ الْبَعِيرَ إِذَا نَحَرَهُ مِنْ غَيْرِ دَاءٍ Ve derenin ve çayın suyu mukaddemâ hergiz uğramadığı yerlere varmak maʹnâsına müstaʹmeldir; yukâlu: ظَلَمَ الْوَادِي إِذَا بَلَغَ الْمَاءُ مِنْهُ مَوْضِعًا لَمْ يَكُنْ بَلَغَهُ قَبْلَهُ Ve henüz uyup yoğurt olmazdan mukaddem tulumun sütünü bir adama içirmek maʹnâsınadır;yukâlu: ظَلَمَ الْوَطْبَ إِذَا سَقَى مِنْهُ اللَّبَنَ قَبْلَ أَنْ يَرُوبَ Ve erkek eşek gebe olan kancık eşeğe aşmak maʹnâsına müstaʹmeldir; yukâlu: ظَلَمَ الْحِمَارُ الْأَتَانَ إِذَا سَفَدَهَا وَهِيَ حَامِلٌ Ve leben idrâk eylemezden evvel halka içirmek maʹnâsına müstaʹmeldir; yukâlu: ظَلَمَ الْقَوْمَ إِذَا سَقَاهُمُ اللَّبَنَ قَبْلَ إِدْرَاكِهِ Şârih der ki lebenin idrâkinden murâd yoğurt olması olmakla maʹnâ-yı evvel ile müttehid olur. Ezherî dedi ki gerçi bize bu misâl böylece rivâyet olundu lâkin vehmdir, savâb olan ظَلَمَ الْوَطْبَ وَظَلَمَ اللَّبَنَ إِذَا سَقَى مِنْهُ قَبْلَ أَنْ يَرُوبَ ʹunvânıyla olmaktır. İntehâ. Ve

ظَلْمٌ [żalm] Gece karanu olmak maʹnâsınadır; yukâlu: ظَلِمَ اللَّيْلُ ظَلْمًا مِنَ الْبَابِ الرَّابِعِ إِذَا أَظْلَمَ Ve

ظَلْمٌ [żalm] Kara denir, ثَلْجٌ [šamp;elc] maʹnâsına. Ve Hužeyl et-Taġlebî kılıcının ismidir. Ve

ظَلْمٌ [żalm] Dişin âb u tâb ve safâ ve revnakına ıtlâk olunur ki şiddet-i beyâzından dişlere mezc ve sirâyet eylemiş siyâhlık nümâyişinde tahayyül olunur, kılıcın suyu ve cevheri gibi; yukâlu: تَبَسَّمَتْ عَنْ أَسْنَانٍ ذَوَاتِ ظَلْمٍ وَهُوَ مَاءُ الْأَسْنَانِ وَبَرِيقُهَا وَهُوَ كَالسَّوَادِ دَاخِلَ عَظْمِ السِّنِّ مِنْ شِدَّةِ الْبَيَاضِ كَفِرِنْدِ السَّيْفِ Ve

ظَلْمٌ [żalm] Menʹ maʹnâsına müstaʹmeldir; yukâlu: مَا ظَلَمَكَ أَنْ تَفْعَلَ كَذَا أَيْ مَا مَنَعَكَ

Vankulu Lugatı - ظلم maddesi

اَلظَّلْمُ [eż-żalm] (żâ’nın fethi ve lâm’ın sükûnuyla) Tulumun sütü yoğurt olmadan içirilmek; yukâlu: ظَلَمَ وَطْبُهُ ظَلْمًا إِذَا سَقَى مِنْهُ قَبْلَ أَنْ يَرُوبَ وَيُخْرِجَ زُبْدَهُ Ve

ظَلْمٌ [żalm] Deveyi bilâ-maraz boğazlamağa dahi derler; tekûlu: ظَلَمْتُ الْبَعِيرَ إِذَا نَحَرْتَهُ مِنْ غَيْرِ دَاءٍ Ve derenin suyu evvel erişmediği yere ermeğe dahi derler; yukâlu: ظَلَمَ الْوَادِي إِذَا بَلَغَ الْمَاءُ مِنْهُ مَوْضِعًا لَمْ يَكُنْ بَلَغَهُ قَبْلَ ذَلِكَ Ve

ظَلْمٌ [żalm] Dişin sefâsına ve cevherine dahi derler, bir haysiyyet ile ziyâde ak olduğundan sevâda mâ΄il ola, kılıcın cevheri gibi.

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı