ʹumer ~ عُمَرُ

Kamus-ı Muhit - عمر maddesi

عُمَرُ [ʹumer] (زُفَرُ [zufer] vezninde) Bir kişiyi onunla tesmiye hâlinde عَامِرٌ [ʹâmir]den ma΄dûldür, zîrâ sıfat hâletinde maʹdûl olsa اَلْعُمَرُ denir ki عَامِرٌ [ʹâmir] irâde olunur.

عُمَّرٌ [ʹUmmer] (سُكَّرٌ [sukker] vezninde) Vâsiṯ kurbünde bir mevziʹdir.

اَلْعَمَرُ [el-ʹamer] (fethateynle) Şol mendile ve dülbende denir ki ahrâr olan nisvân onunla başlarını örterler, ʹalâ-kavlin yaşmağı ve çarı olmamakla başlarını örtüp bürüdükleri gömlekleri yenine denir. ʹArab gömleklerinin yenleri büyük ve vâsiʹ olmakla onunla da perdelenirler. Mü΄ellifin أَوْ أَنْ لاَ يَكُونَ لَهَا خِمَارٌ ʹibâreti ʹalâ-ʹâdetihi müsâmahayı mutazammındır, yaʹnî أَنْ ile mü΄evvel olan masdarı ism-i fâʹil olmak üzere iʹtibâr eylemiştir. Şârih der ki sonra mutlakan yen uçlarında istiʹmâl olundu. Ke-mâ fi’n-Nihâye: وَلاَ بَأْسَ أَنْ يُصَلِّيَ الرَّجُلُ فِي عَمَرَيْهِ هُمَا طَرَفَا الْكُمَّيْنِ فِيمَا فَسَّرَهُ الْفُقَهَاءُ Ve

عَمَرٌ [ʹAmer] Bir dağın adıdır ki ondan cereyân eden yağmur suyu Mekke’nin mesîline munsabb olur.

Şârih der ki gâhca yemîn irâde olunmayarak hemân duʹâ için istiʹmâl olunur, niteki işbu: ḣأَيُّهَا الْمُنْكِحُ الثُّرَيَّا سُهَيْلاً || عَمْرَكَ اللهَ كَيْفَ يَلْتَقِيَانِḢ Ve bu سَأَلْتُ اللهَ عُمْرَكَ sebkindedir. Aslı عَمَّرْتُكَ اللهَ تَعْمِيرًا idi ki su΄âli mutazammındır. Masdar makâm-ı fiʹle kâ΄im olduğu için fiʹl hazf olunup baʹdehu zevâ΄id dahi hazf olundu. تَعْمِيرًا lafzı gibi عَمْرًا dahi mansûb oldu. İmdi masdar mefʹûlüne muzâftır. Ve lafza-ı celâle masdar ile yâhûd masdarı nâsıb fiʹl ile mansûbdur. Pes maʹnâ-yı beyt “Ey Süreyyâ’yı kevkeb-i Süheyl’e nikâh eymek kaydında olan adam, Hak taʹâlâ sana ʹömr versin, onlar ne gûne birbirine mülâkî olurlar ki mülâkâtı mümkin değildir.” İntehâ. وَجَاءَ فِي الْحَدِيثِ النَّهْيُ عَنْ قَوْلِ لَعَمْرُ اللهِ Zîrâ عَمْرٌ [ʹamr] vech-i meşrûh üzere bedenin rûhla ʹimâret bulduğu müddetten ʹibâret olmakla bekâ΄ devâm ile beynlerinde fark olup عَمْرٌ [ʹamr] bekâ΄dân dûn olmak şân-ı ulûhiyyete izâfesi nâ-sezâdır. Ve

عَمْرٌ [ʹamr] (ʹayn’ın fethiyle) لَحْمُ مَا بَيْنَ الْأَسْنَانِ [laḩm mâ-beyne’l-esnân] yaʹnî dişlerin aralıklarında olan etlere denir, ʹalâ-kavlin لَحْمُ اللِّثَةِ [laḩmu’l-lišamp;et] yaʹnî dişlerin menbitlerinde olan ete denir ki diş eti taʹbîr olunur. Bunda şîn’in zammıyla da lügattir. Ve

عَمْرٌ [ʹamr] شَنْفٌ [şenf] maʹnâsınadır ki salkım küpeye denir, kulağa takınırlar. Ve her iki dişin aralığında sâ΄il ve müstatîl olan ete denir.

Vankulu Lugatı - عمر maddesi

اَلْعَمْرُ [el-ʹamr] (ʹayn’ın fethi ve mîm’in sükûnu) ve

اَلْعُمْرُ [el-ʹumr] (ʹayn’ın zammı ve mîm’in sükûnuyla) Çok zamân diri olmak; yukâlu: عَمِرَ الرَّجُلُ يَعْمَرُ عَمْرًا وَعُمْرًا بِفَتْحِ الْعَيْنِ وَضَمِّهَا مِنَ الْبَابِ الرَّابِعِ إِذَا عَاشَ زَمَانًا طَوِيلًا Ve bu kıyâsa muhâliftir, zîrâ kıyâs bunun masdarında ʹaynü’l-fiʹli müteharrik gelmektir; ve minhu kavluhum: أَطَالَ اللهُ عَمْرَكَ وَعُمْرَكَ Ve bunlar egerçi masdarlardır bir maʹnâya ve lâkin kasemde ancak ʹayn-ı meftûhla istiʹmâl olunmuştur.Pes kaçan ki sen bunun üzerine lâm-ı ibtidâ dâhil kılsan ibtidâ΄iyyet üzere merfûʹ kılıp لَعَمْرُ اللهِ dersin, pes lâm-ı tevkîd ibtidâ için olup haber mahzûf olur. Ve takdîr-i kelâm لَعَمْرُ اللهِ قَسَمِي ve لَعَمْرُ اللهِ مَا أُقْسِمُ بِهِ demek olur. Ve kaçan lâm-ı ibtidâ ile getirmesen masâdır nasbı gibi mansûb kılıp عَمْرَاللهِ مَا فَعَلْتُ كَذَا ve عَمْرَكَ اللهَ مَا فَعَلْتُ كَذَا dersin, pes لَعَمْرُ اللهِ ve عَمْرَ اللهِ kelâmının maʹnâsı أَحْلِفُ بِبَقَاءِ اللهِ وَدَوَامِهِ demek olur. Ve kaçan ki عَمْرَكَ اللهَ dersen gûyâ ki بِتَعْمِيرِكَ اللهَ demek olur, بِإِقْرَارِكَ لَهُ بِالْبَقَاءِ maʹnâsına. Ve

عَمْرٌ [ʹamr] (ʹayn’ın fethiyle) İki diş arasında olan ettir.

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı