el-ezem ~ اَلْأَزَمُ

Kamus-ı Muhit - الأزم maddesi

اَلْأَزَمُ [el-ezem] (fethateynle) Bu dahi bir nesne buruşup tortop olmak maʹnâsınadır; yukâlu: أَزِمَ الشَّيْءُ أَزَمًا مِنَ الْبَابِ الرَّابِعِ إِذَا تَقَبَّضَ وَانْضَمَّ Ve mihmân üzere mihmân kondurmak maʹnâsınadır; tekûlu: أَزِمَ بِي عَلَيْهِ أَيْ أَلَمَّ

اَلْأَزْمُ [el-ezm] (hemzenin fethi ve zây-ı muʹcemenin sükûnuyla) ve

اَلْأُزُومُ [el-uzûm] قُعُودٌ [ḵuʹûd] vezninde) Bir nesneyi dişlerin mecmûʹyla kavrayıp pek ısırmak maʹnâsınadır; yukâlu: أَزَمَ الشَّيْءَ أَزْمًا وَأُزُومًا مِنَ الْبَابِ الثَّانِي إِذَا عَضَّهُ بِالْفَمِ كُلَّهِ شَدِيدًا Ve at gem damağını dişleriyle sıkıp azıya çalmak maʹnâsınadır; yukâlu: أَزَمَ الْفَرَسُ عَلَى فَأْسِ اللِّجَامِ إِذَا قَبَضَ Ve yıl pek kurak ve kıtlık olmak maʹnâsına müstaʹmeldir; yukâlu: أَزَمَ الْعَامُ إِذَا اشْتَدَّ قَحْطُهُ Ve halkı kırıp geçirmek maʹnâsına müstaʹmeldir; yukâlu: أَزَمَ الْعَامُ إِذَا اشْتَدَّ قَحْطُهُ Ve halkı kırıp geçirmek maʹnâsına müstaʹmeldir; yukâlu: أَزَمَ الْقَوْمَ إِذَا اسْتَأْصَلَهُمْ Ve bir adam bir kimseye yâhûd bir mahalle ayrılmamak vech üzere mülâzemet eylemek maʹnâsına müstaʹmeldir; yukâlu: أَزَمَ بِصَاحِبِهِ وَبِالْمَكَانِ إِذَا لَزِمَ Ve bir nesneyi muhkem bükmek maʹnâsınadır; yukâlu: أَزَمَ الْحَبْلَ إِذَا أَحْكَمَ فَتْلَهُ Ve dâ΄imî bir nesne üzere olmak maʹnâsınadır; yukâlu: أَزَمَ عَلَيْهِ إِذَا وَاظَبَ Ve bir adam mezraʹa ve çiftlik makûlesi mülkünü muhâfaza eylemek maʹnâsınadır; yukâlu: أَزَمَ بِضَيْعَتِهِ إِذَا حَافَظَ Ve kapıyı kapamak maʹnâsınadır; yukâlu: أَزَمَ الْبَابَ إِذَا أَغْلَقَهُ Ve bir nesne buruşup ve burtulup tortop olmak maʹnâsınadır; yukâlu: أَزَمَ الشَّيْءُ إِذَا تَقَبَّضَ وَانْضَمَّ Ve bir nesneyi diş ile ve bıçak makûlesiyle kesmek maʹnâsınadır; yukâlu: أَزَمَ الشَّيْءَ بِنَابِهِ أَوْ بِالسِّكِّينِ إِذَا قَطَعَهُ Ve bir nesneden imsâk ve ferâgat eylemek maʹnâsınadır; yukâlu: أَزَمَ عَنِ الشَّيْءِ إَذا أَمْسَكَ عَنْهُ Ve yemeği terk edip geri durmak maʹnâsınadır. Kâle’ş-şârih: سَأَلَ كِسْرَى اَلْحَارِثَ بْنَ كَلَدَةَ وَهُوَ طَبِيبُ الْعَرَبِ مَا أَصْلُ الطِّبِّ قَالَ اَلْأَزْمُ قَالَ فَمَا الْأَزْمُ قَالَ ضَبْطُ الشَّفَتَيْنِ وَالرِّفْقُ بِالْيَدَيْنِ قَالَ أَصَبْتَ Ve

أَزْمٌ [ezm] Taʹâm üzere taʹâm idhâlinden perhîz eylemek maʹnâsınadır; yukâlu: هُوَ يَأْزِمُ أَيْ لَا يُدْخِلُ الطَّعَامَ عَلَى الطَّعَامِ Ve samt ve sükût maʹnâsınadır; yukâlu: عَلَيْكَ بِالْأَزْمِ أَيِ الصَّمْتِ

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı