الإِفْضَاءُ [el-ifḋâ΄] (ḋâd-ı muʹceme ile إِكْرَامٌ [ikrâm] vezninde) İtʹâm eylemek maʹnâsınadır; tekûlu: أَفْضَأْتُهُ أَيْ أَطْعَمْتُهُ ʹİnde’l-baʹz bu mâddede savâb olan ḵâf’la إِقْضَاءٌ [iḵḋâ΄] olmaktır.
اَلْإِفْضَاءُ [el-ifḋâ΄] (hemzenin kesriyle) Cimâʹ ederken aralıkta olan zarı hark eylemekle hatunun iki deliğini bir eylemek maʹnâsınadır; tevsîʹle bir nesneyi فَضَا [feḋâ] gibi eylemek maʹnâsından me΄hûzdur; yukâlu: أَفْضَى الْمَرْأَةَ إِذَا جَعَلَ مَسْلَكَهَا وَاحِدًا Ve hatunla cimâʹ eylemek yâhûd onunla halvet eylemek maʹnâsınadır, gerek cimâʹ eylesin ve gerek eylemesin; yukâlu: أَفْضَى إِلَى الْمَرْأَةِ إِذَا جَامَعَهَا أَوْ خَلَا بِهَا جَامِعًا أَمْ لَا Ve sücûd hâletinde eli ayasını yere mess eylemek maʹnâsına müstaʹmeldir; yukâlu: أَفْضَى السَّاجِدُ بِيَدِهِ إِلَى الْأَرْضِ إِذَا مَسَّهَا بِرَاحَتِهِ فِي سُجُودِهِ
اَلْإِفْضَاءُ [el-ifḋâ΄] (hemzenin kesri ve elifin meddiyle) Alan yere çıkmak; tekûlu: أَفْضَيْتُ إِذَا خَرَجْتَ إِلَى الْفَضَاءِ Ve
إِفْضَاءٌ [ifḋâ΄] Bir kimseye keşf-i râz etmeğe dahi derler; tekûlu: أَفْضَيْتُ إِلَى فُلَانٍ بِسِرِّي Ve
إِفْضَاءٌ [ifḋâ΄] Bir kimse zevcesine mübâşeret etmeğe dahi derler; tekûlu: أَفْضَى الرَّجُلُ إِلَى امْرَأَتِهِ إِذَا بَاشَرَهَا وَجَامَعَهَا Ve
إِفْضَاءٌ [ifḋâ΄] Er ʹavretine cimâʹ ederken sebîleyn bir etmeğe dahi derler; yukâlu: أَفْضَاهَا إِذَا جَعَلَ مَسْلَكَيْهَا وَاحِدًا Ve
إِفْضَاءٌ [ifḋâ΄] Hâlet-i sücûdda el ayasın yere sürmeğe dahi derler.
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı