اَلْأَفَلُ [el-efel] (fethateynle) Cünbüş ve neşâta gelmek maʹnâsınadır; yukâlu: أَفِلَ الرَّجُلُ أَفَلًا مِنَ الْبَابِ الرَّابِعِ إِذَا نَشِطَ Ve emzikli hatunun sütü bi’l-cümle soğuşmak maʹnâsınadır; yukâlu: أَفِلَتِ الْمُرْضِعُ إِذَا ذَهَبَ لَبَنُهَا
اَلْفَلِيلُ [el-felîl] (أَمِيرٌ [emîr] vezninde) ve
اَلْمَفْلُولُ [el-meflûl] ve
اَلْأَفَلُّ [el-efell] ve
اَلْمُنْفَلُّ [el-munfell] Ağzı gedilmiş kılıca vasf olurlar; yukâlu: سَيْفٌ فَلِيلٌ وَمَفْلُولٌ وَأَفَلُّ وَمُنْفَلٌّ أَيْ مُنْثَلِمٌ Ve فَلِيلٌ [felîl] Şikest olmuş deve azısına denir; yukâlu: نَابٌ فَلِيلٌ أَيْ مُنْكَسِرٌ Ve gürûh ve cemâʹat maʹnâsınadır. Ve toplanmış saça denir; yukâlu: شَعْرٌ فَلِيلٌ أَيْ مُجْتَمِعٌ Ve bunda فَلِيلَةٌ [felîlet] dahi denir. Ve hurmâ lîfine denir.
اَلْأَفَلُّ [el-efell] (fethateynle) Şol kılıçtır ki yüzünde gedikleri ola.
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı