el-buyuḋ ~ اَلْبُيُضُ

Kamus-ı Muhit - البيض maddesi

اَلْبَيْضُ [el-beyḋ] (bâ’nın fethiyle) Bir gûne şişe ıtlâk olunur ki at kısmının kollarında hâdis olur, yumurta şeklinde olur. Ve bu maʹnâda masdar olur; yukâlu: بَاضَتْ يَدُ الْفَرَسِ تَبِيضُ بَيْضًا إِذَا وَرِمَتْ يَعْنِي وَرَمًا عَلَى هَيْئَةِ الْبَيْضَةِ Ve kuş yumurtlamak maʹnâsınadır; yukâlu: بَاضَتِ الدَّجَاجَةُ إِذَا أَلْقَتْ بَيْضَهَا Ve havânın ıssılığı müştedd olmak maʹnâsına müstaʹmeldir; yukâlu: بَاضَ الْحَرُّ إِذَا اشْتَدَّ Ve kedi otunun kılçık gibi uzun uzun filizleri dökülmek maʹnâsınadır; yukâlu: بَاضَتِ الْبُهْمَى إِذَا سَقَطَتْ نِصَالُهَا Ve bir kimseye aklıkta gâlib olmak maʹnâsınadır; yukâlu: بَاضَ فُلاَنًا إِذَا غَلَبَهُ فِي الْبَيَاضِ Ve ağacın ve kerestenin rutûbeti çekilip sinmek maʹnâsınadır; yukâlu: بَاضَ الْعُودُ إِذَا ذَهَبَتْ بِلَّتُهُ Ve bir yerde mukîm olmak maʹnâsınadır; yukâlu: بَاضَ بِالْمَكَانِ إِذَا أَقَامَ بِهِ Ve bulut yağmur yağdırmak maʹnâsına müstaʹmeldir; yukâlu: بَاضَ السَّحَابُ إِذَا أَمْطَرَ

Vankulu Lugatı - البيض maddesi

اَلْبُيُضُ [el-buyuḋ] (zammeteynle) Cemʹi, yumurtlayıcı tavuklar maʹnâsına, صَبُورٌ [ṡabûr] ile صُبُرٌ [ṡubur] gibi. Ve بُيُضٌ [bîḋ] dahi derler bâ’nın kesriyle şol kimse lügati üzere ki رُسُلٌ [rusul]de رُسْلٌ [rusl] der sîn’in sükûnuyla ve bâ’yı meksûr kılmaları yâ’yı sıyânet içindir.

اَلْبِيضُ [el-bîḋ] (bâ’nın kesri ve meddiyle) أَبْيَضُ [ebyaḋ]ın cemʹi, gerek ak maʹnâsına olsun gerek kılıç maʹnâsına olsun nitekim ʹan-karîb gelir. Ve bu aslında بُيْضٌ idi bâ-i muvahhadenin zammıyla, zammeyi kesreye tebdîl ettiler yâ’yı sıyânet için.

اَلْبَيْضُ [el-beyḋ] (bâ’nın fethi ve yâ’nın sükûnuyla) Cemʹi. Ve ʹArabların “هُوَ أَذَلُّ مِنْ بَيْضَةِ الْبَلَدِ” dedikleri kavllerinde بَيْضَةُ الْبَلَدِ den murâd şol devekuşu yumurtasıdır ki onu terk etmiş ola. Ve بَلَدٌ [beled] fethateynle devekuşu yavru çıkardığı yerdir. Ve

بَيْضَةٌ [beyḋat] Hâya yumurtasına da derler, خُصْيَةٌ [ḣuṡyet] maʹnâsına. Ve her kimsenin havzasına yaʹnî taht-ı zabtında olan nesneye de بَيْضَةٌ [beyḋat] derler. Ve

بَيْضَةُ الْقَوْمِ [beyḋatu’l-ḵavmi] Kavmin fezâsı, sâha maʹnâsına. Ve

بَيْضٌ [beyḋ] Kezâlik şol veremdir ki atın ön ayağında olur, yaʹnî yelden olan şiştir. Aṡmaʹî eyitti: Atın ayağında bu makûle hâlet ʹuyûb-ı sehledendir; yukâlu: بَاضَتْ يَدُ الْفَرَسِ تَبِيضُ بَيْضًا وَبَاضَتِ الطَّائِرَةُ Ve

بَيْضٌ [beyḋ] Issı gâlib olmağa da derler; yukâlu: بَاضَ الْحَرُّ إِذَا اشْتَدَّ Ve çakır dikeninin dikenleri düşmeğe dahi derler; yukâlu: بَاضَتِ الْبُهْمَى إِذَا سَقَطَتْ نِصَالَهَا Ve ʹArabların “سَدَّ ابْنُ الْبِيضِ الطَّرِيقَ” dediklerinin vechi budur ki zamân-ı evvelde إِبْنُ بِيضٍ demekle maʹrûf kimse bir yokuşta nâkasın sinirleyip yolu tutmuş idi ve halâyıkın mürûruna mâniʹ olmuştu.

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı