اَلتَّيِّعُ [et-teyyiʹ] (كَيِّسٌ [keyyis] vezninde) ve
اَلتَّيَّعَانُ [et-teyyeʹân] (tâ’nın ve yâ-yı müşeddedenin fethiyle) Şerr işe, ʹalâ-kavlin mutlakan bir nesneye koşup sürʹat ve tehâlük eder olan kimseye denir; yukâlu: رَجُلٌ تَيِّعٌ وَتَيَّعَانٌ أَيْ مُتَسَرِّعٌ إِلَى الشَّرِّ أَوْ إِلَى الشَّيْءِ
اَلتَّيْعُ [et-teyʹ] (بَيْعٌ [beyʹ] vezninde) ve
اَلتَّيَعُ [et-teyaʹ] (fethateynle) ve
اَلتَّيَعَانُ [et-teyeʹân] (fetehâtla) Ağızdan kusuntu çıkmak maʹnâsınadır; yukâlu: تَاعَ الْقَيْءُ يَتِيعُ تَيْعًا وَتَيَعًا وَتَيَعَانًا إِذَا خَرَجَ Ve su makûlesi seyelân eylemek maʹnâsınadır; yukâlu: تَاعَ الشَّيْءُ إِذَا سَالَ Ve erimek maʹnâsınadır; yukâlu: تَاعَ السَّمْنُ إِذَا ذَابَ Ve bir nesneye şevk ve ârzû kılmak maʹnâsınadır; yukâlu: تَاعَ إِلَيْهِ إِذَا تَاقَ Ve katʹ-ı mesâfe eylemek maʹnâsınadır; yukâlu: تَاعَ الطَّرِيقَ إِذَا قَطَعَهُ Ve bir nesneye ʹacele eylemek maʹnâsınadır; yukâlu: تَاعَ إِلَيْهِ إِذَا عَجَلَ Ve gitmek maʹnâsınadır; yukâlu: تَاعَ الرَّجُلُ إِذَا ذَهَبَ Ve ağız ve sâfî yağ makûlesinden bir parça ekmek ile alıp lokma kaldırmak maʹnâsınadır; yukâlu: تَاعَ السَّمْنَ إِذَا رَفَعَهُ بِقِطْعَةِ خُبْزٍ Ve bir nesneyi ahz eylemek maʹnâsınadır; yukâlu: تَاعَ بِهِ إِذَا أَخَذَهُ
اَلتَّيْعُ [et-teyʹ] (tâ’nın fethi ve yâ’nın sükûnuyla) Kay΄, hurûc etmek; tekûlu: تَاعَ الْقَيْءُ يَتِيعُ تَيْعًا إِذَا خَرَجَ Ve
تَيْعٌ [teyʹ] Akmak maʹnâsına da gelir; yukâlu: تَاعَ الشَّيْءُ يَتِيعُ إِذَا سَالَ عَلَى وَجْهِ الْأَرْضِ
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı