el-cumaʹ ~ اَلْجُمَعُ

Kamus-ı Muhit - الجمع maddesi

اَلْجَمْعُ [el-cemʹ] (سَمْعٌ [semʹ] vezninde) Dağınık nesneyi biriktirmek maʹnâsınadır; yukâlu: جَمَعَ الْمَالَ الْمُتَفَرِّقَ جَمْعًا مِنَ الْبَابِ الثَّالِثِ إِذَا لَفَّهُ Ve

جَمْعٌ [cemʹ] İyi ve cins olmayan hurmâya denir. ʹAlâ-kavlin bir nevʹ hurmâ ismidir yâhûd çekirdekten yetişip ne cins olduğu ve ismi ne olduğu maʹlûm olmayanına denir. Ve

جَمْعٌ [cemʹ] Kıyâmete ıtlâk olunur; يَوْمُ الْجَمْعِ [yevmu’l-cemʹ] yevmü’l-kıyâmettir. Ve hâssaten samg-ı ahmere denir. Ve cemâʹat-i insânîye denir; cemʹi جُمُوعٌ [cumûʹ]dur. Ve

جَمْعٌ [cemʹ] Memeleri صِرَارٌ [ṡirâr] ile bağlı olan nâkanın sütüne denir, niteki فُوَاقٌ [fuvâḵ] بَاهِلَةٌ [bâhilet]in yaʹnî memesi bağlı olmayanın sütüne denir. Ve Muzdelife’ye ıtlâk olunur, onda nâs müctemiʹ olduğu için.

اَلْجُمْعُ [el-cumʹ] (cîm’in zammıyla) Biriktirilmiş nesneye denir. Bu münâsebetle yumruğa جُمْعُ الْكَفِّ [cemʹu’l-keff] ıtlâk olunur; yukâlu: ضَرَبَهُ بِجُمْعِ الْكَفِّ وَهُوَ حِينَ يَقْبِضُهَا Cemʹi أَجْمَاعٌ [ecmâʹ] gelir. Ve mektûm ve mestûr nesneye ıtlâk olunur; yukâlu: أَمْرُهُمْ بِجُمْعٍ أَيْ مَكْتُومٌ وَمَسْتُورٌ Ve bâkire kıza ıtlâk olunur; yukâlu: هِيَ مِنْ زَوْجِهَا بِجُمْعٍ أَيْ عَذْرَاءُ Ve hep ve cümle maʹnâsınadır; yukâlu: ذَهَبَ الشَّهْرُ بِجُمْعٍ أَيْ كُلُّهُ Bu maʹnâların mecmûʹunda cîm’in kesriyle de câ΄izdir. Ve

جُمْعٌ [cemʹ] (cîm’in harekât-ı selâsıyla) Bikr kıza yâhûd gebe hatuna yâhûd hamli ağırlaşıp vakti çatmış olanına ıtlâk olunur; yukâlu: مَاتَتْ بِجُمْعٍ أَيْ عَذْرَاءَ أَوْ حَامِلاً أَوْ مُثْقَلَةً

Vankulu Lugatı - الجمع maddesi

اَلْجُمْعَاتُ [el-cumʹât] (cîm’in zammı ve mîm’in sükûnuyla) Cemʹi. Ve

اَلْجُمَعُ [el-cumaʹ] (cîm’in zammı ve mîm’in fethiyle) Kezâlik cemʹi.

اَلْجَمْعُ [el-cemʹ] (cîm’in fethi ve mîm’in sükûnuyla) Bir yere getirmek.

اَلْجُمْعُ [el-cumʹ] (cîm’in zammı ve mîm’in sükûnuyla) Devşirilmiş el, yumruk maʹnâsına; yukâlu: ضَرَبْتُهُ بِجُمْعِ كَفِّي ve yukâlu: جَاءَ فُلَانٌ بِقَبْضَةٍ مِلْءَ جُمْعِهِ Yaʹnî avucu dolu nesne getirdi; ve yukâlu: أَخَذْتُ فُلَانًا بِجُمْعِ ثِيَابِهِ Yaʹnî giysisin avuçlamakla. Ve keyfiyyet-i hâl bilinmemeğe dahi derler; yukâlu: أَمْرُ بَنِي فُلَانٍ بِجُمْعٍ وَجِمْعٍ إِذَا كَانَ مَكْتُومًا لَمْ يَفْشُوهُ وَلَمْ يَعْلَمْ بِهِ أَحَدٌ Cîm’in zammı ve kesri dahi câ΄izdir. Ve kızın bekâreti bâkî kalmağa dahi derler. Ve Henâ nâm ʹavret ki ʹAccâc’ın hatunu idi, hâkim-i vakte şekvâ edip eyitti: أَصْلَحَ اللهُ الْأَمِيرَ إِنِّي مِنْهُ بِجُمْعٍ أَيْ عَذْرَاءُ لَمْ يَقْتَضَّنِي Ve ʹavret vefât edip hamli karnında kalmağa dahi derler. Ve bu istiʹmâllerin ikisinde dahi cîm’in zammı ve kesri lügattır; yukâlu: مَاتَتْ فُلَانَةٌ بِجُمْعٍ وَجِمْعٍ إِذَا مَاتَتْ وَوَلَدُهَا فِي بَطْنِهَا

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı