eṡ-ṡirriyy ~ اَلصِّرِّيُّ

Kamus-ı Muhit - الصري maddesi

اَلصَّرِيُّ [eṡ-ṡariyy] (غَنِيٌّ [ġaniyy] vezninde) Pederinin zevcesine cür΄et ve ikdâm eder olan nâ-halef harâm-zâdeye denir, katʹ maʹnâsındandır; yukâlu: هُوَ صَرِيٌّ أَيْ مُقْدِمٌ عَلَى امْرَأَةِ أَبِيهِ

اَلصَّرِّيُّ [eṡ-ṡarriyy] (ṡâd’ın fethi ve kesriyle) Sayılırken çakırtısı zuhûr eden akçeye denir; yukâlu: دِرْهَمٌ صَرِّيٌّ إِذَا كَانَ لَهُ صَرِيرٌ إِذَا نُقِدَ

اَلصِّرِيُّ [eṡ-ṡiriyy] (kesreteynle) ve

اَلْأَصِرِّيُّ [el-eṡirriyy] (hemze-i meftûha ile) ve

اَلصِّرَّى [eṡ-ṡirrâ] (ṡâd’ın kesri ve râ’nın fethiyle) ve

اَلْأَصِرَّى [el-eṡirrâ] (hemze ziyâdesiyle) ve

اَلصُّرِّيُّ [eṡ-ṡurriyy] (ṡâd’ın zammı ve râ’nın kesriyle) ve

اَلصُّرَّى [eṡ-ṡurrâ] (ṡâd’ın zammı ve râ’nın fethiyle) ʹAzîmet ve cidd ve hakîkat maʹnâsınadır; tekûlu: هُوَ مِنِّي صِرِّيٌّ وَأَصِرِّيٌّ وَصِرَّى وَأَصِرَّى وَصُرِّيٌّ وَصُرَّى أَيْ عَزِيمَةٌ وَجِدٌّ

اَلصَّرْيُ [eṡ-ṡary] (جَرْيٌ [cery] vezninde) Kesmek maʹnâsınadır; yukâlu: صَرَاهُ يَصْرِيهِ صَرْيًا إِذَا قَطَعَهُ Ve defʹ eylemek maʹnâsınadır; yukâlu: صَرَاهُ إِذَا دَفَعَهُ Ve menʹ eylemek maʹnâsınadır; yukâlu: صَرَاهُ إِذَا مَنَعَهُ Ve saklamak maʹnâsınadır; yukâlu: صَرَاهُ إِذَا حَفِظَهُ Ve bir adamın işini tamâmen bitirmek, kifâyet maʹnâsınadır; yukâlu: صَرَاهُ إِذَا كَفَاهُ Ve vikâye ve sıyânet eylemek maʹnâsınadır; yukâlu: صَرَاهُ إِذَا وَقَاهُ Ve cimâʹdan imtinâʹla nutfeyi sulbünde alıkomak maʹnâsınadır; yukâlu: صَرَى مَاءَهُ إِذَا حَبَسَهُ فِي ظَهْرِهِ بِامْتِنَاعِهِ عَنِ النِّكَاحِ Ve takaddüm eylemek maʹnâsınadır; yukâlu: صَرَي الْقَوْمَ إِذَا تَقَدَّمَهُمْ Ve te΄ahhur eylemek maʹnâsına olmakla zıdd olur; yukâlu: صَرَى عَنْهُمْ إِذَا تَأَخَّرَ Ve yüksek olmak maʹnâsınadır; yukâlu: صَرَى الشَّيْءُ إِذَا عَلَا Ve aşağı ve alçak olmak maʹnâsına olmakla zıdd olur; yukâlu: صَرَى الشَّيْءُ إِذَا سَفَلَ Ve bir nesneyi iki kat eğmek maʹnâsınadır; yukâlu: صَرَاهُ إِذَا عَطفَهُ Ve bir adamı bir mehlekeden kurtarmak maʹnâsınadır; yukâlu: صَرَى إِنْسَانًا إِذَا أَنْجَاهُ مِنْ هَلَكَةٍ Ve mahbûs kalmak maʹnâsınadır, yukâlu: صَرَى فُلَانٌ فِي يَدِ فُلَانٍ إِذَا بَقِيَ مَحْبُوسًا Ve fasl-ı husûmet eylemek maʹnâsınadır; yukâlu: صَرَى بَيْنَهُمْ إِذَا فَصَلَ

Vankulu Lugatı - الصري maddesi

اَلصَّرِّيُّ [eṡ-ṡarriyy] (ṡâd’ın fethi ve râ’nın kesri ve teşdîdi ve yâ’nın teşdîdiyle) ve

اَلصِّرِّيُّ [eṡ-ṡirriyy] (ṡâd’ın kesri ve bâkînin teşdîdiyle) Şol akçedir ki nakd olunurken âvâzı zâhir ola.

اَلصَّرْيُ [eṡ-ṡary] (ṡâd’ın fethi ve râ’nın sükûnuyla) Suyu bir yerde habs etmek; yukâlu: صَرَى الْمَاءُ فِي ظَهْرِهِ زَمَانًا إِذَا احْتَبَسَهُ Kâle’r-râciz fî şiʹrihi: “رُبَّ غُلَامٍ قَدْ صَرَى فِي فِقْرَتِهْ || مَاءَ الشَّبَابَ عُنْفُوَانَ سَنْبَتِهْ” Ve

صَرْيٌ [ṡary] Bevli katʹ etmeğe dahi derler; tekûlu: صَرَى بَوْلَهُ صَرْيًا مِنَ الْبَابِ الثَّانِي إِذَا قَطَعَهُ Kâle Žu’r-Rumme: “وَوَدَّعْنَ مُشْتَاقًا أَصَبْنَا فُؤَادَهُ || هَوَاهُنَّ اِنْ لَمْ يَصْرِهِ اللهُ قَاتِلُهْ” Ve

صَرْيٌ [ṡary] Defʹ maʹnâsına da gelir; yukâlu: صَرَى اللهُ عَنْهُ شَرَّهُ إِذَا دَفَعَ Ve alıkomak maʹnâsına da gelir; tekûlu: صَرَيْتُهُ إِذَا مَنَعْتَهُ Ve

صَرْيٌ [ṡary] Bir nesneye su korken yâ kuyudan su çekerken katʹ etmeğe dahi derler; tekûlu: صَرَيْتُ الْمَاءَ إِذَا اسْتَقَيْتَهُ ثُمَّ قَطَعْتَ Ve

صَرْيٌ [ṡary] Fasl maʹnâsına dahi gelir; tekûlu: صَرَيْتُ مَا بَيْنَهُمْ صَرْيًا إِذَا فَصَلْتَ ve yukâlu: اِخْتَصَمْنَا إِلَى الْحَاكِمِ فَصَرَى مَا بَيْنَنَا أَيْ قَطَعَ مَا بَيْنَنَا وَفَصَلَ Ve bir kimsenin elinde mahbûs kalmağa dahi derler; yukâlu: صَرَى فُلَانٌ فِي يَدِ فُلَانٍ إِذَا بَقِيَ فِي يَدِهِ رَهْنًا مَحْبُوسًا

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı