اَلْغَسُّ [el-ġass] (ġayn’ın fethi ve sîn’in teşdîḋiyle) Misâfir bilâd ve kasabâta uğrayıp geçmek maʹnâsınadır; yukâlu: غَسَّ فِي الْبِلاَدِ غَسًّا مِنَ الْبَابِ اْلأَوَّلِ إِذَا دَخَلَ فِيهَا وَمَضَى Ve bir adamın kavl ve fiʹline harf-endâzlıkla dahl ve taʹyîb eylemek maʹnâsınadır; yukâlu: غَسَّ الْخُطْبَةَ إِذَا عَابَهَا Ve suya daldırmak maʹnâsınadır; yukâlu: غَسَّ فُلاَنًا فِي الْمَاءِ إِذَا غَطَّهُ فِيهِ Ve kedi kısmını gis diye âzârlamak maʹnâsınadır; yukâlu: غَسَّ الْقِطَّ إِذَا زَجَرَهُ فَقَالَ غِسْ
اَلْغُسُّ [el-ġuss] (ġayn’ın zammıyla) Zaʹîf ve le΄îm olan kimseye denir. Esâs’ta ve sâ΄ir ümmehâtta le΄îm-i zaʹîfe vasf olarak mersûmdur, ke-mâ kâle fi’l-Esâs: فُلاَنٌ غُسٌّ مِنْ قَوْمٍ أَغْسَاسٍ وَهُوَ الضَّعِيفُ اللَّئِيمُ
اَلْغُسُّ [el-ġuss] (ġayn’ın zammı ve sîn’in teşdîdiyle) Ricâlden denî ve zaʹîf olan kimse. Vâhidi ve cemʹi berâberdir, Aṡmaʹî rivâyeti üzere. Ve
غَسٌّ [ġass] Taʹyîb etmeğe de derler; yukâlu: غَسَّ فُلَانٌ خُطْبَةَ الْخَطِيبِ إِذَا عَابَهَا
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı