el-ḵibṡ ~ اَلْقِبْصُ

Kamus-ı Muhit - القبص maddesi

اَلْقِبْصُ [el-ḵibṡ] (ḵâf’ın kesriyle) Nâstan ʹaded-i kesîre denir; yukâlu: جَاءَ قِبْصُ بَنِي فُلاَنٍ أَيْ عَدَدٌ كَثِيرٌ Ve asl ve menşe΄ maʹnâsınadır. Ve pek firâvân kumluk mecmaʹına denir; bunda ḵâf’ın fethiyle de câ΄izdir.

اَلْقَبِصُ [el-ḵabiṡ] (كَتِفٌ [ketif] vezninde) Cünbüşlü neşâtlı adama denir. Ve sünüp uzanmayan ipe denir ki kıvrık olmakla çekilip uzanmaz.

اَلْقَبْصُ [el-ḵabṡ] (ḵâf’ın fethi ve bâ’nın sükûnuyla) Bir nesneyi parmakların uçlarıyla yapışıp almak maʹnâsınadır; yukâlu: قَبَصَ الشَّيْءَ قَبْصًا مِنَ الْبَابِ الثَّانِي إِذَا تَنَاوَلَهُ بِأَطْرَافِ أَصَابِعِهِ Ve bir adam yâ bir hayvân su içerken henüz kanmaksızın içmekten alıkomak maʹnâsınadır; yukâlu: قَبَصَ فُلاَنًا إِذَا قَطَعَ عَلَيْهِ شُرْبَهُ قَبْلَ أَنْ يَرْوَى Ve erkek hayvân dişiye aşmak maʹnâsınadır; yukâlu: قَبَصَ الْفَحْلُ إِذَا نَزَا Ve dona uçkur geçirip çekmek maʹnâsınadır; yukâlu: قَبَصَ التَّكَّةَ إِذَا أَدْخَلَهَا فِي السَّرَاوِيلِ فَجَذَبَهَا Ve at kısmı cünbüş ve neşâta gelip şatâret eylemek maʹnâsınadır; yukâlu: قَبَصَ الْفَرَسُ إِذَا خَفَّ وَنَشِطَ

اَلْقَبَصُ [el-ḵabaṡ] (fethateynle) Bir gûne vecaʹa denir ki aç karnına çok hurmâ yemekten ciğere ʹârız olur; yukâlu: أَصَابَهُ الْقَبَصُ وَهُوَ وَجَعُ الْكَبِدِ مِنْ أَكْلِ التَّمْرِ عَلَى الرِّيقِ Ve

قَبَصٌ [ḵabaṡ] İnsânın başı iri ve kaba olmak maʹnâsınadır; yukâlu: قَبِصَ الرَّجُلُ قَبَصًا مِنَ الْبَابِ الرَّابِعِ إِذَا ضَخُمَ هَامَتُهُ Ve cünbüş ve neşâta gelmek maʹnâsınadır; yukâlu: قُبِصَ الرَّجُلُ عَلَى بِنَاءِ الْمَجْهُولِ إِذَا خَفَّ وَنَشِطَ Ve nâkanın rahiminin ağzı kavuşup yumulmak maʹnâsınadır; yukâlu: قَبِصَتْ رَحِمُ النَّاقَةِ قَبَصًا مِنَ الْبَابِ الْمَزْبُورِ إِذَا انْضَمَّتْ Ve ağaçlara yâhûd ekinlere çekirge uşmak maʹnâsınadır; yukâlu: قَبَصَ الْجَرَادُ عَلَى الشَّجَرِ إِذَا تَقَبَّصَ

Vankulu Lugatı - القبص maddesi

اَلْقِبْصُ [el-ḵibṡ] (ḵâf’ın kesri ve bâ’nın sükûnuyla) Halâyıktan ʹaded-i kesîre derler.

اَلْقَبِصُ [el-ḵabiṡ] (ḵâf’ın fethi ve bâ’nın kesriyle) Hiffet ve neşât ile muttasıf olan kimse; yukâlu: قَبِصَ الرَّجُلُ فَهُوَ قَبِصٌ Ve

قَبِصٌ [ḵabiṡ] Kezâlik هَامَّةٌ قَبْصَاءُ kavlinden masdar dahi olur. Ve هَامَّةٌ قَبْصَاءُ nın tefsîri işbu gelendir.

اَلْقَبْصُ [el-ḵabṡ] (ḵâf’ın fethi ve bâ’nın sükûnuyla) Parmak uçlarıyla yapışmak. Bu sebebden Ḩasen “فَقَبَصْتُ قَبْصَةً مِنْ أَثَرِ الرَّسُولِ” (طه 96) kırâ΄at etti, ṡâd-ı mühmele ile.

اَلْقَبَصُ [el-ḵabaṡ] (fethateynle) Şol vecaʹdır ki hurmâyı aç karnına yiyip üzerine su içmeden hâsıl olur; yukâlu: قَبِصَ الرَّجُلُ مِنَ الْبَابِ الرَّابِعِ Ve

قَبَصٌ [ḵabaṡ] Kezâlik hiffete ve neşâta derler.

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı