el-keyyûl ~ اَلْكَيُّولُ

Kamus-ı Muhit - الكيول maddesi

اَلْكَيُّولُ [el-keyyûl] (عَيُّوقٌ [ʹayyûḵ] vezninde) Cenkte en geride olan tabura denir; yukâlu: قَامَ فِي الْكَيُّولِ أَيْ فِي آخِرِ الصُّفُوفِ فِي الْحَرْبِ Ve korkak, bî-dîl kimseye denir; yukâlu: رَجُلٌ كَيُّولٌ أَيْ جَبَانٌ Ve yüksek yere denir, tepe gibi. Ve çakmaktan sıçrayan âteşsiz siyâh kıvılcıma denir. Mütercim der ki İbn Ešamp;îr’in beyânına göre âhir saff ve cebân maʹnâları كَيْلُ الزَّنْدِ maʹnâsındandır ki “âteşi çıkmaz” demektir yâhûd cebân maʹnâsı maʹnâ-yı ahîrdendir ki geride bir yüksek yerde durup ilerinin hâline nazar eder. Bu münâsebetle bu latîfe sebt olundu: Bir muhârebe hengâmında bir ak sakallı pîr ve ihtiyâr kimse ʹaskerin gerisinde bir alarga mahalde tevakkuf eder imiş. Neferâtın biri yanına varıp “Evlâdın mesâbesinde kimseler ileride cenk ediyorlar, sen ak sakalından utanmayıp böyle geride durmak revâ mıdır!” diye serzeniş ettikte, “Ey oğul, ben dâ΄imâ böylece geride durmakla bu ak sakala mâlik oldum yoksa ileriye iktihâm eylesem idi kara sakala dahi mâlik olmaz idim” diye cevâb eylemiştir; ve mine’l-kissati’l-hissatu.

Vankulu Lugatı - الكيول maddesi

اَلْكَيُّولُ [el-keyyûl] (kâf’ın fethi ve yâ’nın zammı ve teşdîdiyle) Safların mu΄ahharı. Ve fi’l-hadîsi: “أَنَّ رَجُلًا أَتَى رَسُولَ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ وَهُوَ يُقَاتِلُ الْعَدُوَّ فَسَأَلَهُ سَيْفًا يُقَاتِلُ بِهِ فَقَالَ لَهُ فَلَعَلَّكَ إِنْ أَعْطَيْتُكَ أَنْ تَقُومَ فِي الْكَيُّولِ فَقَالَ لَا فَأَعْطَاهُ سَيْفًا فَجَعَلَ يُقَاتِلُ بِهِ وَهُوَ يَرْتَجِزُ وَيَقُولُ “إِنِّي امْرُؤٌ عَاهَدَنِي خَلِيلِي || أَنْ لَا أَقُومَ الدَّهْرَ فِي الْكَيُّولِ || أَضْرِبْ بِسَيْفِ اللهِ وَالرَّسُولِ” Ve bâ’yı أَضْرِبْ de sâkin kıldı kesret-i harekâtından ötürü ki ihtilâl-i vezni mûcibdir.

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı