اَلْمَرَسُ [el-meres] (fethateynle) Makaranın ipi makara ile tekerleğin aralığına ilişir olmak maʹnâsınadır; yukâlu: مَرِسَتِ الْبَكَرَةُ مَرَسًا مِنَ الْبَابِ الرَّابِعِ إِذَا كَانَتْ يَنْشَبُ حَبْلُهَا بَيْنَهَا وَبَيْنَ قَعْوِهَا
اَلْمَرْسُ [el-mers] (دَرْسٌ [ders] vezninde) Makaranın ipi bir cânibine düşmek maʹnâsınadır; yukâlu: مَرَسَ حَبْلُ الْبَكَرَةِ مَرْسًا مِنَ الْبَابِ اْلأَوَّلِ إِذَا وَقَعَ فِي أَحَدِ جَانِبَيْهَا Ve çocuk parmağını emmek maʹnâsınadır; yukâlu: مَرَسَ الصَّبِيُّ إِصْبَعَهُ إِذَا مَرَثَهَا Ve yağlıkla el silmek maʹnâsınadır; yukâlu: مَرَسَ يَدَهُ بِالْمِنْدِيلِ إِذَا مَسَحَهَا Ve hurmâyı tarâvet bulmak için suya ıslatmak maʹnâsınadır; yukâlu: مَرَسَ التَّمْرَ فِي الْمَاءِ إِذَا نَقَعَهُ وَمَرَثَهُ بِالْيَدِ
اَلْمَرَسُ [el-meres] (kezâlik fethateynle) Cemʹi.
اَلْمَرِسُ [el-meris] (mîm’in fethi ve râ’nın kesriyle) Üslûb ve ʹâdet; yukâlu li’l-kavmi: هُمْ عَلَى مَرِسٍ وَاحِدٍ إِذَا اسْتَوَتْ أَخْلَاقُهُمْ Ve
مَرِسٌ [meris] Şol kimseye derler ki ziyâde mümâreset üzere ola.
اَلْمَرْسُ [el-mers] (mîm’in fethi ve râ’nın sükûnuyla) Hurmâyı yâhûd gayrı nesneyi suya ıslansın diye bırakmak; yukâlu: مَرَسْتُ التَّمْرَ وَغَيْرَهُ فِي الْمَاءِ إِذَا أَنْقَعْتَهُ وَمَرَثْتَهُ بِيَدِكَ Ve
مَرْسٌ [mers] Oğlancık parmağın ağzına alıp emip çiynemeğe dahi derler; yukâlu: مَرَسَ الصَّبِيُّ إِصْبَعَهُ يَمْرُسُهَا مِنَ الْبَابِ الْأَوَّلِ Ve bu مَرَثٌ [merešamp;]te lügattır, yâhûd لُثْغَةٌ [lušamp;ġat]tır, yaʹnî sîn’i šamp;â gibi telaffuzdan nâşîdir. Ve
مَرْسٌ [mers] El silmeğe dahi derler; tekûlu: مَرَسْتُ يَدَيَّ بِالْمِنْدِيلِ إِذَا مَسَحْتَهَا بِهِ
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı