اَلْمَشَطُ [el-meşaṯ] (fethateynle) Devenin iki yanları semizlik sebebiyle yağdan tarak şeklini bağlamak maʹnâsınadır; yukâlu: مَشِطَتِ النَّاقَةُ مَشَطًا مِنَ الْبَابِ الرَّابِعِ إِذَا صَارَ عَلَى جَانِبَيْهَا كَالْأَمْشَاطِ مِنَ الشَّحْمِ Ve el kesret-i ʹamelden huşûnetlenmek yâhûd ele diken makûlesi batmak maʹnâsınadır; yukâlu: مَشِطَتْ يَدُهُ إِذَا خَشُنَتْ مِنْ عَمَلٍ أَوْ دَخَلَ فِيهَا شَوْكٌ وَنَحْوُهُ
اَلْمَشْطُ [el-meşṯ] (mîm’in fethiyle) Karıştırmak maʹnâsınadır; yukâlu: مَشَطَ الشَّيْءَ مَشْطًا مِنَ الْبَابِ اْلأَوَّلِ إِذَا خَلَطَهُ Ve saç ve sakal taramak maʹnâsınadır; yukâlu: مَشَطَ الشَّعْرَ إِذَا رَجَّلَهُ Bu münâsebetle yaltak ve müdâhin ve mütebasbıs kimseye دَائِمُ الْمَشْطِ [dâiʹmu’l-meşṯ] ıtlâk olunur; yukâlu: رَجُلٌ دَائِمُ الْمَشْطِ أَيْ مُتَمَلِّقٌ
اَلْمُشْطُ [el-muşṯ] (mîm’in harekât-ı selâsı ve şîn-i muʹcemenin sükûnuyla) ve
اَلْمَشِطُ [el-meşiṯ] (كَتِفٌ [ketif] vezninde) ve
اَلْمُشُطُ [el-muşuṯ] (عُنُقٌ [ʹunuḵ] vezninde) ve
اَلْمُشُطُّ [el-muşuṯṯ] (عُتُلٌّ [ʹutull] vezninde) ve
اَلْمِمْشَطُ [el-mimşaṯ] (مِنْبَرٌ [minber] vezninde) Tarağa denir, Fârisîde şâne derler. Cemʹi أَمْشَاطٌ [emşâṯ] ve مِشَاطٌ [mişâṯ] gelir mîm’in kesriyle. Ve
مُشْطٌ [muşṯ] (mîm’in zammıyla) Cullâhların tarak taʹbîr ettikleri âlete ıtlâk olunur. Ve bir hurde ot adıdır ki مُشْطُ الذِّئْبِ [muşṯu’ž-ži΄b] dahi derler. Ve ayağın yüzünde olan yufka kemiklere denir ki taraklık taʹbîr olunur; yukâlu: إِنْكَسَرَ مُشْطُ رِجْلِهِ أَيْ سُلاَمَيَاتُ ظَهْرِ قَدَمِهِ Ve
مُشْطُ الْكَتِفِ [muşṯu’l-ketif] Omzun altında olan kürek kemiğine ıtlâk olunur ki yassı kemiktir, Fârisîde dahi şâne denir. Ve deveye mahsûs bir damga adıdır ki tarak hey΄etinde olur. Ve bir tarza ağaçtan yarılmış tahtaya denir ki küp kapağı ederler.
اَلْمَشْطُ [el-meşṯ] (mîm’in fethi ve şîn’in sükûnuyla) Saçı taramak; yukâlu: مَشَطَتِ الْمَرْأَةَ الْمَاشِطَةُ تَمْشِطُهَا مَشْطًا مِنَ الْبَابِ الْأَوَّلِ
اَلْمُشْطُ [el-muşṯ] (mîm’in zammı ve şîn’in sükûnuyla) Tarak, şâne maʹnâsına.
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı