اَلْمُقَسَّمُ [el-muḵassem] (مُعَظَّمٌ [muʹażżam] vezninde) Tasalı adama denir, gûyâ ki kalbi gam ve tasadan pâre pâre olur; yukâlu: رَجُلٌ مُقَسَّمٌ أَيْ مَهْمُومٌ Ve hüsn ü cemâl sâhibi dil-ber mahbûba denir, gûyâ ki eczâ-i cemâl her endâmına maksûmdur; yukâlu: هُوَ مُقَسَّمٌ أَيْ جَمِيلٌ
اَلْقِسْمُ [el-ḵism] (ḵâf’ın kesriyle) ve
اَلْمِقْسَمُ [el-miḵsem] (مِنْبَرٌ [minber] vezninde) ve
اَلْمَقْسَمُ [el-maḵsem] (مَقْعَدٌ [maḵʹad] vezninde) ve
اَلْأُقْسُومَةُ [el-uḵsûmet] (أُضْحُوكَةٌ [uḋḩûket] vezninde) Hisse ve nasîb maʹnâsınadır. قِسْمٌ [ḵism] lafzının cemʹi أَقْسَامٌ [aḵsâm] ve cemʹü’l-cemʹi أَقَاسِمُ [eḵâsim] gelir; tekûlu: أَعْطَيْتُهُ قِسْمَهُ وَمِقْسَمَهُ وَمَقْسَمَهُ وَأُقْسُومَتَهُ أَيْ نَصِبَيهُ Ve هَذَا يَنْقَسِمُ قِسْمَيْنِ kavllerinde masdar irâde olunursa ḵâf’ın fethiyle olup ve hisse ve nasîb yâhûd şey΄-i maksûmdan cüz΄ murâd olursa ki ism olur, ḵâf’ın kesriyle olur.
اَلْقَسَمُ [el-ḵasem] (fethateynle) ve
اَلْمُقْسَمُ [el-muḵsem] (مُكْرَمٌ [mukrem] vezninde) Yemîn billâh maʹnâsınadır. Şârihin beyânına göre قَسَمٌ [ḵasem] ism ve مُقْسَمٌ [muḵsem] مُخْرَجٌ [muḣrec] gibi masdardır; yukâlu: أَقْسَمَ بِاللهِ قَسَمًا وَمُقْسَمًا أَيْ يَمِينًا Ve
مُقْسَمٌ [muḵsem] ism-i mekân olur, mevziʹ-i yemîn maʹnâsınadır.
اَلْمِقْسَمُ [el-miḵsem] (mîm’in fethi ve sîn’in kesriyle) Mahall-i kısmet olan nesne.
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı