اَلْمُوَقَّذَةُ [el-muvaḵḵažet] (مُعَظَّمَةٌ [muʹażżamet] vezninde) Şol nâkaya ıtlâk olunur ki صِرَارٌ [ṡirâr] yaʹnî veledi emmemek için memesini sardıkları ipler memesine te΄sîr eylemekle berelendirmiş ola, ʹalâ-kavlin veledi emip lâkin memesi pek büyük olmakla sütü az çıkar olduğundan pek çekmekten ve başıyla vurmaktan memesinde ʹillet hâdis olmuş nâkaya denir; yukâlu: نَاقَةٌ مُوَقَّذَةٌ إِذَا كَانَتْ قَدْ أَثَّرَ الصِّرَارُ فَي أَخْلاَفِهَا أَوِ الَّتِي يَرْضَعُهَا وَلَدُهَا وَلاَ يَخْرُجُ لَبَنُهَا إِلاَّ نَزْرًا لِعِظَمِ الضَّرْعِ فَيُوقِذُهَا ذَاكَ وَيَأْخُذُهَا لَهُ دَاءٌ
اَلْمُوقَذَةُ [el-mûḵažet] (mîm’in zammıyla ve ḵâf’ın fethiyle) Aṡmaʹî eyitti: Şol nâkaya derler ki صِرَارٌ [ṡirâr] onun memesine te΄sîr edip mecrûh etmiş ola. Ve صِرَارٌ [ṡirâr] ṡâd-ı mühmelenin kesriyle nâkanın memesine bağladıkları iptir veledi emmesin diye. Ve bu makâmda sâhib-i Ṡurâḩ’ın مُوقَذَةٌ [mûḵažet] “nâkai ki mekîden ve dûşîden-i bisyâr der-pistân-ı û eser kerde bâşed” dediği gayr-i sahîh olur.
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı