اَلنَّهَرُ [en-neher] (fethateynle) Bolluk, seʹat maʹnâsınadır.
اَلنَّهِرُ [en-nehir] (كَتِفٌ [ketif] vezninde) نَهْرٌ [nehr]den iştikâkla mübâlagayı mutazammın olmakla vüsʹati ifâde eder; yukâlu: نَهْرٌ نَهِرٌ أَيْ وَاسِعٌ Ve نَهَارٌ [nehâr]dan ahzla dâ΄imâ çete ve çapul gibi gâret-i aʹdâya gündüz giden adama vasf olur; yukâlu: رَجُلٌ نَهِرٌ أَيْ صَاحِبُ نَهَارٍ يَعْنِي يُغِيرُ فِيهِ Ve
نَهِرٌ [nehir] نَهَارٌ [nehâr] lafzına te΄kîd olur; yukâlu: نَهَارٌ نَهِرٌ مُبَالَغَةً مِثْلَ ḣلَيْلٌ لَيِلٌ وَأَلْيَلُḢ Yaʹnî pek rûşen gündüz. Ve
نَهِرٌ [nehir] Beyâz üzüme denir; tekûlu: أَطْعَمَنِي عُنْقُودًا مِنَ النَّهِرِ أَيِ الْعِنَبِ الْأَبْيَضِ
اَلنَّهْرُ [en-nehr] (nûn’un fethi ve hâ’nın sükûnuyla ve ʹayn’ı harf-i halk olmakla fethiyle de câ΄izdir) Su mecrâsına denir ki çay ve ırmak taʹbîr olunur, Fârisîde cûy ve rûd denir. Cemʹi أَنْهَارٌ [enhâr]dır ve نُهْرٌ [nuhr] gelir nûn’un zammı ve hâ’nın sükûnuyla ve نُهُورٌ [nuhûr] gelir ve أَنْهُرٌ [enhur] gelir, أَفْلُسٌ [eflus] vezninde.
اَلنَّهْرُ [en-nehr] (nûn’un fethi ve hâ’nın sükûnuyla) ve
اَلنَّهَرُ [en-neher] (fethateynle) Irmak.
اَلنَّهِرُ [en-nehir] (nûn’un fethi ve hâ’nın kesriyle) Sâhib-i nehâr maʹnâsına; yaʹnî nehb ve gâret gündüzde kılmakla sâhib-i nehâr derler.
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı