en-nehim ~ اَلنَّهِمُ

Kamus-ı Muhit - النهم maddesi

اَلنَّهِمُ [en-nehim] (كَتِفٌ [ketif] vezninde) ve

اَلنَّهِيمُ [en-nehîm] (أَمِيرٌ [emîr] vezninde)

اَلنَّهَمُ [en-nehem] (fethateynle) ve

اَلنَّهَامَةُ [en-nehâmet] (سَلَامَةٌ [selâmet] vezninde) Pek aç gözlülükle ekl ve şürbe ziyâdesiyle düşkün olup şibaʹ ve gınâ gelmez kertesinde harîs ve müştehî olmak maʹnâsınadır; yukâlu: نَهِمَ فِي الطَّعَامِ نَهَمًا مِنَ الْبَابِ الرَّابِعِ وَنُهِمَ عَلَى الْمَجْهُولِ وَهُوَ إِفْرَاطُ الشَّهْوَةِ فِي الطَّعَامِ وَأَنْ لَا يَمْتَلِئَ عَيْنُ الْآكِلِ وَلَا يَشْبَعَ Ve bir nesneye pek düşkün ârzû-mend olmak maʹnâsınadır; yukâlu: نَهِمَ بِكَذَا إِذَا أَوْلَعَ بِهِ

اَلنَّهْمُ [en-nehm] (وَهْمٌ [vehm] vezninde) Zîk-ı nefesle katı katı solumak maʹnâsınadır; yukâlu: نَهَمَ الرَّجُلُ نَهْمًا مِنَ الْبَابِ الثَّانِي إِذَا نَحَمَ Ve

نَهْمٌ [nehm] ve

نَهِيمٌ [nehîm] Haykırarak tehdîd ile zecr ve âzâr eylemek maʹnâsınadır; yukâlu: نَهَمَهُ نَهْمًا وَنَهِيمًا مِنَ الْبَابِ الثَّانِي إِذَا صَاتَ عَلَيْهِ وَتَوَعَّدَهُ وَزَجَرَهُ Ve

نَهِيمٌ [nehîm] ve

نَهْمَةٌ [nehmet] Deveye yürümek için âzâr ile haykırmak maʹnâsınadır; yukâlu: نَهَمَ إِبِلَهُ نَهْمًا وَنَهِيمًا وَنَهْمَةً مِنَ الْبَابِ الثَّالِثِ وَالثَّانِي إِذَا زَجَرَهَا بِصَوْتٍ Ve çakıl taşı makûlesini fiske ile bir kimseye atmak maʹnâsınadır; yukâlu: نَهَمَ بِالْحَصَى إِذَا خَذَفَهُ

Vankulu Lugatı - النهم maddesi

اَلنَّهَمُ [en-nehem] (fethateynle) Taʹâma ziyâde iştihâ olmak; yukâlu: نَهِمَ يَنْهَمُ نَهَمًا مِنَ الْبَابِ الرَّابِعِ

اَلنَّهْمُ [en-nehm] (nûn’un fethi ve hâ’nın sükûnuyla) Deveyi ziyâde yürüsün diye haykırıp sürmek; tekûlu: نَهَمْتُ الْإِبِلَ أَنْهَمُهَا نَهْمًا مِنَ الْبَابِ الثَّالِثِ إِذَا زَجَرْتَهَا وَصِحْتَ بِهَا لَتَجِدَّ فِي سَيْرِهَا Ve

نَهْمٌ [nehm] Ufak taşla ve taşa şebîh olan nesne ile atmağa dahi derler, zîrâ deveyi süren kimse ekseriyyâ o makûle nesne atmadan hâlî olmaz. Ve

نَهْمٌ [nehm] Fîl çağırmağa dahi derler; yukâlu: نَهَمَ الْفِيلُ يَنْهَمُ نَهْمًا

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı