اَلْمَيْمُونُ [el-meymûn] ve
اَلْأَيْمَنُ [el-eymen] (hemzenin ve mîm’in fethiyle) ve
اَلْيَامِنُ [el-yâmin] (صَاحِبٌ [ṡâḩib] vezninde) ve
اَلْيَمِينُ [el-yemîn] (أَمِيرٌ [emîr] vezninde) Kuvvetli ve ferhunde nesneye denir. أَيْمُنٌ [eymun] lafzının cemʹi أَيَامِنُ [eyâmin] gelir ve مَيْمُونَةٌ [meymûnet]in cemʹi مَيَامِينُ [meyâmîn] gelir.
اَلْيُمَيِّنُ [el-yumeyyin] (yâ’nın zammı ve mîm’in fethi ve yâ΄-i sânînin kesri ve teşdîdiyle) يَمِينٌ [yemîn]in tasgîrîdir hâ’sız ve ammâ emîrü’l-mü΄minîn Hazreti ʹÖmer’in radıyallâhu ʹanhu hadîsindeki hâ’yla vârid olmuştur “زَوَّدَتْنَا أُمُّنَا بِيُمَيْنَتَيْهَا مِنَ الْهَبِيدِ” tevcîhi budur ki بِيُمَيِّنَتَيْهَا dilemiştir, يُمْنَى kelimesinin tasgîri olmakla gûyâ ki yâ΄-i ûlâ tâ’ya kalb olunmuştur, te΄nîs için olmada müşterek oldukları cihetten. Ve هَبِيدٌ [hebîd] karga düğlüğünün tohumuna derler, tohm-ı hanzal maʹnâsına.
اَلْيَمِينُ [el-yemîn] (yâ’nın fethi ve mîm’in kesri ve meddiyle) Kuvvet. Ve
يَمِينٌ [yemîn] Dîn maʹnâsına da gelir, maʹnâ-yı mezkûrdan me΄hûzdur; minhu kavluhu taʹâlâ: ﴿قَالُوا إِنَّكُمْ كُنْتُمْ تَأْتُونَنَا عَنِ الْيَمِينِ﴾ (الصافات، 28) قَالَ ابْنُ عَبَّاسٍ أَيْ مِنْ قِبَلِ الدِّينِ فَتَزَيَّنُونَ لَنَا ضَلَالَتَنَا كَأَنَّهُ أَرَادَ يَأْتُونَنَا عَنِ الْمَأْتَى السَّهْلِ Ve
يَمِينٌ [yemîn] ʹÂlî dereceye dahi derler, Aṡmaʹî eyitti: ʹArabların فُلَانٌ عِنْدَنَا بِالْيَمِينِ dedikleri بِمَنْزِلَةٍ حَسَنَةٍ maʹnâsınadır.
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı