Buḩur ~ بُحُرٌ

Kamus-ı Muhit - بحر maddesi

بُحُرٌ [Buḩur] (bâ’nın ve ḩâ’nın zammıyla) Esâmîdendir: Buḩur b. Ḋubuʹ ashâbdandır ve Ḋubuʹ dahi zammeteynledir. Ve ʹÖmer b. Maḩmûd b. Baḩar el-Vâžinânî ki جَبَلٌ [cebel] veznindedir ve ʹamm-zâdesi Muḩammed ve Hişâm b. Buḩrân ki عُثْمَانُ [ʹušamp;mân] veznindedir, muhaddislerdir.

Şârih der ki bu şevâzz-ı tasgîrdir. Ve بُحَيْرٌ [buḩayr] gerçi kıyâs üzeredir, lâkin kalîlü’l-istiʹmâldir. Mü΄ellifin Baṡâ΄ir’de beyânına göre fi’l-asl بَحْرٌ [baḩr] mâ-i kesîri câmiʹ olan mekân-ı vâsiʹe mevzûʹdur, baʹdehu gâhca siʹat-i mekâniyyesi iʹtibâr olunup meselâ بَحَرْتُ كَذَا dersin أَوْسَعْتُهُ maʹnâsına, gûyâ ki “vüsʹat-i bahr gibi onu tevsîʹ ettim” demektir; ve minhu بَحَرْتُ الْبَعِيرَ إِذَا شَقَقْتَ أُذُنَهُ شَقًّا وَاسِعًا [Ve] بَحِيرَةٌ [baḩîret] ıtlâk olunan nâka bu maʹnâdandır. Ve bu münâsebetle mutlakâ vâsiʹ ve bir nesnede mütevessiʹ olan şey΄e بَحْرٌ [baḩr] ıtlâk olunur, hattâ yüğrük ve vâsiʹü’l-cery olan ata dahi بَحْرٌ [baḩr] taʹbîr olunur. Kezâlik ʹulûmda mütevessiʹ olan حِبْرٌ [ḩibr]e de بَحْرٌ [baḩr] ıtlâk ederler. Ve gâhca بَحْرٌ [baḩr]den mülûhati iʹtibâr olunup مَاءٌ بَحْرٌ derler, مِلْحٌ [milḩ] maʹnâsına. Ve ʹinde’l-baʹz بَحْرٌ [baḩr] fi’l-asl tuzlu suya mevzûʹdur. Pes işbu ﴿مَرَجَ الْبَحْرَيْنِ هَذَا عَذْبٌ فُرَاتٌ وَهَذَا مِلْحٌ أُجَاجٌ﴾ kerîmesi taglîbe haml olunur. İntehâ. Ve

بَحْرٌ [baḩr] Kerîm ve civân-merd adama ıtlâk olunur. Ve soluklu yüğrük ata ıtlâk olunur; yukâlu: رَجُلٌ بَحْرٌ أَيْ كَرِيمٌ وَفَرَسٌ بَحْرٌ أَيْ جَوَادٌ Ve otlu sulu, âbâdân yere ıtlâk olunur, مَكَانٌ رِيفٌ maʹnâsına. Ve rahim-i nisvânın ʹumkuna yaʹnî oğlan yatağının dibine ıtlâk olunur, kesret-i dem sebebiyle. Ve

بَحْرٌ [baḩr] Masdar olur, yarmak maʹnâsına; yukâlu: بَحَرَ الْأَرْضَ بَحْرًا مِنَ الْبَابِ الثَّالِثِ إِذَا شَقَّهَا Ve hâssaten kulak yarmak maʹnâsınadır; yukâlu: بَحَرَ النَّاقَةَ إِذَا شَقَّ أُذُنَهَا [Ve] بَحِيرَةٌ [baḩîret] bundan me΄hûzdur, ke-mâ se-yuzkeru. Ve

بَحْرٌ [Baḩr] Esâmî-i ricâldendir.

Vankulu Lugatı - بحر maddesi

اَلْبَحَرُ [el-beḩar] (fethateynle) Bir nesneden havf edip mütehayyir olmak. Ve

بَحَرٌ [beḩar] Ziyâde susamağa dahi derler bir haysiyyetle ki suyu içip kanmaya; yukâlu: بَحِرَ الرَّجُلُ بَحَرًا مِنَ الْبَابِ الرَّابِعِ إِذَا تَحَيَّرَ مِنَ الْفَزَعِ وَيُقَالُ بَحِرَ أَيْضًا إِذَا اشْتَدَّ عَطَشُهُ فَلَمْ يَرْوَ مِنَ الْمَاءِ Ve

بَحَرٌ [beḩar] Kezâlik bir maraza derler ki deveye ʹârız olur; yukâlu: بَحِرَتِ الْإِبِلُ

اَلْبَحْرَةُ [el-baḩret] (bâ’nın fethi ve ḩâ’nın sükûnuyla) Şehr, belde maʹnâsına; yukâlu: هَذِهِ بَحْرَتُنَا أَيْ أَرْضُنَا Ve

بَحْرَةُ [baḩret] Âşikâre maʹnâsına dahi gelir; yukâlu: لَقِيتُهُ صَحْرَةَ بَحْرَةَ أَيْ بَارِزًا لَيْسَ بَيْنِي وَبَيْنَهُ شَيْءٌ Ve صَحْرَةُ [ṡaḩret] ṡâd-ı mühemelenin fethi ve ḩâ-i mühmelenin sükûnuyla perdesiz maʹnâsınadır, صَحْرَةُ [ṡaḩret] ve بَحْرَةُ [baḩret] ikisi dahi lâ-yansarıflardır. Ve

بَحْرٌ [baḩr] Yarmak ve yırtmak maʹnâsına da gelir; yukâlu: بَحَرْتُ أُذُنَ النَّاقَةِ إِذَا شَقَقْتَهَا وَخَرَقْتَهَا مِنَ الْبَابِ الثَّالِثِ ve

بَحْرٌ [baḩr] Rahimin ʹumkuna dahi derler.

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı