اَلدَّخْلُ [ed-daḣl] (نَخْلٌ [naḣl] vezninde) Masdardır ki zikr olundu. Ve
دَخْلٌ [daḣl] İçeride olan ʹillete denir. Ve ʹayb ve nakîsaya denir. Ve rîbe ve töhmet maʹnâsına müstaʹmeldir; bunda fethateynle de câ΄izdir; yukâlu: فِيهِ دَخْلٌ أَيْ رِيبَةٌ Ve bir adamın îrâdına denir ki harc ve masraf mukâbilidir; yukâlu: دَخْلُهُ لَا يَفِي بِخَرْجِهِأَيْ مَا دَخَلَ عَلَيْهِ مِنْ ضَيْعَتِهِ
اَلدَّخَلُ [ed-deḣal] (fethateynle) Bir adamın ʹakl ve idrâkine yâhûd bedenine sirâyet ve duhûl eden fesâd ve halele denir; yukâlu: فِي عَقْلِهِ أَوْ جِسْمِهِ دَخَلٌ وَهُوَ مَا دَاخَلَهُ مِنْ فَسَادٍ Ve masdar olur, bir adamın ʹaklına yâ bedenine fesâd ve halel karışmak maʹnâsınadır; yukâlu: دَخِلَ الرَّجُلُ دَخَلًا مِنَ الْبَابِ الرَّابِعِ وَدُخِلَ عَلَى الْمَجْهُولِ دَخْلًا بِسُكُونِ الْخَاءِ فَهُوَ مَدْخُولٌ إِذَا دَاخَلَهُ الْفَسَادُ Ve
دَخَلٌ [deḣal] Mekr ve gadr ve hadîʹa maʹnâsına müstaʹmeldir; yukâlu: هَذَا مِنْ دَخَلِ فُلَانٍ أَيْ مِنْ مَكْرِهِ وَغَدْرِهِ وَخَدِيعَتِهِ Ve ʹillet ve dâ΄ maʹnâsına müstaʹmeldir. Ve bir adamın haseb ve ʹırk ve nesebinde olan ʹayb ve nakîsaya ıtlâk olunur; yukâlu: فِي حَسَبِهِ دَخَلٌ أَيْ عَيْبٌ Ve birbirine sarmaşmış sık ve gür ağaçlığa denir; yukâlu: بِأَرْضِهِ دَخَلٌ أَيْ شَجَرٌ مُلْتَفٌّ Ve bîgâne olup bir kavm ve kabîleye müntesib geçinen kavme denir. Bu fi’l-asl masdar olmakla müfred ve cemʹe ıtlâk olunur; yukâlu: هُوَ وَهُمْ دَخَلٌ لَهُمْ أَيْ لَيْسُوا مِنْهُمْ وَيَنْتَسِبُونَ إِلَيْهِمْ Ve masdar olur, bir adamın iç yüzü fâsid ve tebâh olmak maʹnâsına; yukâlu: دَخِلَ أَمْرُهُ دَخَلًا مِنَ الْبَابِ الرَّابِعِ إِذَا فَسَدَ دَاخِلُهُ
اَلدُّخَّلُ [ed-duḣḣal] (dâl’ın zammı ve ḣâ’nın fethi ve teşdîdiyle) Küçük kuştur ki ona yaban serçesi derler, buncişk-i kûhî maʹnâsına. Ve
دُخَّلٌ [duḣḣal] Şol çayıra dahi derler ki usûl-ı eşcârda bitmiş ola, yaʹnî ağaç diplerinde bitmiş ola.
اَلدَّخْلُ [ed-daḣl] (dâl’ın fethi ve ḣâ’nın sükûnuyla) Gelen mâl ki harcın mukâbilidir. Ve
دَخْلٌ [daḣl] ʹAyba dahi derler. Ve min kelâmihim “تَرَى الْفِتْيَانَ كَالنَّخْلِ وَمَا يُدْرِيكَ مَا الدَّخْلُ” Yaʹnî “Civânların zâhiri maʹmûr ve bâtını mestûrdur.”
اَلدَّخَلُ [ed-deḣal] (fethateynle) Kezalik ʹayb maʹnâsına; yukâlu: هَذَا الْأَمْرُ فِيهِ دَخَلٌ وَدَغَلٌ بِمَعْنَى Ve
دَخَلٌ [deḣal] Mekr ve hîleye dahi derler; minhu kavluhu taʹâlâ: ﴿وَلَا تَتَّخِذُوا أَيْمَانَكُمْ دَخَلًا بَيْنَكُمْ﴾ (النحل، 94) أَيْ مَكْرًا وَخَدِيعَةً Ve
دَخَلٌ [deḣal] Bir kimse özin bir kabîleye nisbet kılmağa dahi derler, onlardan değilken; yukâlu: هُمْ دَخَلٌ فِي بَنِي فُلَانٍ إِذَا انْتَسَبُوا مَعَهُمْ وَلَيْسُوا مِنْهُمْ
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı