اَلصَّارَةُ [eṡ-ṡaret] Dağın yukarısına denir; yukâlu: صَعِدَ وَقَعَدَ صَارَةَ الْجَبَلِ أَيْ أَعْلاَهُ Ve صَارَةُ الْمِسْكِ [ṡâretu’l-misk], فَارَةُ الْمِسْكِ [fâretu’l-misk] olacaktır ki miski ondan sıyırırlar. Ve
صَارَةُ [Ṡâret] Bir mevziʹ adıdır.
اَلصَّارَّةُ [eṡ-ṡârret] (râ’nın teşdîdiyle) Hâcet maʹnâsınadır; yukâlu: لِي قِبَلَ فُلَانٍ صَارَّةٌ أَيْ حَاجَةٌ Ve
صَارَّةٌ [ṡârret] Susuzluk maʹnâsına da gelir, عَطَشٌ [ʹaṯaş] gibi; yukâlu: قَصَعَ الْحِمَارُ صَارَّتَهُ أَيْ شَرِبَ الْمَاءَ فَذَهَبَ عَطَشَهُ Ve قَصْعٌ [ḵaṡʹ] ḵâf’la ve ṡâd-ı mühmele ile ve ʹayn’la kezâlik susuzluk gidermeğe derler.
صَارَةُ [Ṡâret] Bir dağın adıdır. Baʹzılar eyitti: صَارَةٌ [ṡâret] ağaçları çok yere derler, arz-ı zât-ı şecer maʹnâsına.
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı