اَلطَّبْعُ [eṯ-ṯabʹ] (نَبْعٌ [nebʹ] vezninde) Bir nesneyi mührlemek maʹnâsınadır; yukâlu: طَبَعَ عَلَيْهِ طَبْعًا مِنَ الْبَابِ الثَّالِثِ إِذَا خَتَمَ Ve kılıç ve bıçak namlusu işlemek maʹnâsınadır, yumurtayî namlu çekmekten ʹibârettir; yukâlu: طَبَعَ السَّيْفَ إِذَا عَمِلَهُ أَيْ صَاغَهُ Ve akçe ve altın makûlesini işlemek maʹnâsınadır ki akçe kesip sikkelemekten ʹibârettir; yukâlu: طَبَعَ الدِّرْهَمَ إِذَا عَمِلَهُ أَيْ نَقَشَهُ وَسَكَّهُ Ve çamurdan destî ve küp ve çanak ve çömlek makûlesi yapmak maʹnâsınadır; yukâlu: طَبَعَ الْجَرَّةَ مِنَ الطِّينِ إِذَا عَمِلَهَا Ve kabı su ile doldurmak maʹnâsına müstaʹmeldir; yukâlu: طَبَعَ الدَّلْوَ إِذَا مَلَأَهَا Ve bir kimsenin ensesine şamar yerleştirmek maʹnâsına müstaʹmeldir; yukâlu: طَبَعَ قَفَاهُ إِذَا مَكَّنَ الْيَدَ مِنْهَا ضَرْبًا Ve
طَبْعٌ [ṯabʹ] Bir nesnenin misâl ve sîgasına ve örneğine ıtlâk olunur, mefʹûl maʹnâsınadır; tekûlu: إِضْرِبْهُ عَلَى طَبْعِ هَذَا أَيْ عَلَى مِثَالِهِ وَصِيغَتِهِ Ve خَتْمٌ [ḣatm] maʹnâsınadır ki murâd basılmış mührün nakş ve sûretidir; tekûlu li’l-hakkâki: إِعْمَلْ لِي خَاتَمًا عَلَى هَذَا الطَّبْعِ أَيِ الْخَتْمِ Ve bir hûy ve halîka üzere mecbûl olmak maʹnâsınadır; yukâlu: طُبِعَ الرَّجُلُ عَلَى الشَّيْءِ عَلَى الْمَجْهُولِ أَيْ جُبِلَ عَلَيْهِ
اَلطَّبَعُ [eṯ-ṯabaʹ] (fethateynle) Kîr, denes maʹnâsına; tekûlu: طَبِعَ الرَّجُلُ مِنَ الْبَابِ الرَّابِعِ Ve
طَبَعٌ [ṯabaʹ] Kesel üzerine olmağa dahi derler; yukâlu: طَبِعَ بِمَعْنَى كَسِلَ Ve kılıç pâs tutmağa dahi derler, yukâlu: طَبِعَ السَّيْفُ إِذَا عَلَاهُ الصَّدَأُ Ve صَدَأٌ [ṡada΄] ṡâd-ı mühmelenin fethiyle pâsa derler.
اَلطِّبَاعُ [eṯ-ṯibâʹ] (ṯâ’nın kesriyle) Bi-maʹnâhu eyzan. Ve
طَبْعٌ [ṯabʹ] Mühr vurmağa dahi derler. Ve mühr hıfz için bir nesnenin üzerinde nakş etmektir, gerek balçık üzerine olsun gerek gayrısının üzerine olsun; tekûlu: طَبَعْتُ عَلَى الْكِتَابِ أَيْ خَتَمْتُ Ve
طَبْعٌ [ṯabʹ] Bir nesne işlemeğe dahi derler; tekûlu: طَبَعْتُ السَّيْفَ وَالدِّرْهَمَ إِذَا عَمِلْتَهُ وَطَبَعْتَ مِنَ الطِّينِ جَرَّةً
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı