اَلْقَصَفُ [el-ḵaṡaf] (fethateynle) Zaʹîf olmak; yukâlu: قَصِفَ الْعُودُ يَقْصَفُ قَصَفًا مِنَ الْبَابِ الرَّابِعِ Ve
قَصَفٌ [ḵaṡaf] Deve âvâzına dahi derler, هَدِيرُ بَعِيرٍ maʹnâsına.
اَلْقَصِفُ [el-ḵaṡif] (ḵâf’ın fethi ve ṡâd’ın kesriyle) Zaʹîf olan nesne; yukâlu: عُودٌ قَصِفٌ وَرَجُلٌ قَصِفٌ أَيْ خَوَّارٌ Ve خَوَّارٌ [ḣavvâr] ḣâ-i muʹcemenin fethi ve vâv’ın teşdîdiyle zaʹîf maʹnâsınadır. Ve
قَصِفٌ [ḵaṡif] Şecâʹatten tîz münkesir olan kimseye dahi derler.
اَلْقَصْفُ [el-ḵaṡf] (ḵâf’ın fethi ve ṡâd’ın sükûnuyla) Ufatmak, kesr maʹnâsına; yukâlu: قَصَفَتِ الرِّيحُ السَّفِينَةَ Ve
قَصْفٌ [ḵaṡf] Lehv ve laʹibe dahi derler. Baʹzılar bunu kelâm-ı müvelleddir dedi.
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı