هَدِيَّةُ [Hediyyet] (غَنِيَّةٌ [ġaniyyet] vezninde) ve
هُدَيَّةُ [Hudeyyet] (سُمَيَّةُ [sumeyyet] vezninde) Esâmî-i nisvândandır.
اَلْهُدَى [el-hudâ] (hâ’nın zammı ve elifin kasrıyla) Doğru yola gitmeğe denir, reşâd maʹnâsına. Ve doğru yola delâlet eylemeğe denir ki ismdir. Ve bu mü΄ennestir ve müzekker olur; yukâlu: هُوَ عَلَى الْهُدَى أَيْ عَلَى الرَّشَادِ ve yukâlu: سَلِ اللهَ الْهُدَى أَيِ الدَّلَالَةَ عَلَى الرَّشَادِ Ve
هُدَى [hudâ] Gündüze ıtlâk olunur, nehâr maʹnâsına. Ve
هُدَى [hudâ] ve
هَدْيٌ [hedy] (hâ’nın fethi ve dâl’ın sükûnuyla) ve
هِدَايَةٌ [hidâyet] (hâ’nın kesriyle) ve
هِدْيَةٌ [hidyet] (فِدْيَةٌ [fidyet] vezninde) Matlûba îsâl eylemek şânından olan tarîka delâlet ve irşâd eylemek maʹnâsına masdar olur; yukâlu: هَدَاهُ يَهْدِيهِ هُدًى وَهَدْيًا وَهِدَايَةً وَهِدْيَةً إِذَا أَرْشَدَهُ Ve bu maʹnâda lâzım olur ki hidâyet bulmak ve hidâyetlenmek maʹnâsına olur; yukâlu: هَدَاهُ فَهَدَى أَيِ اهْتَدَى Ve işbu mâdde irâ΄et-i tarîk maʹnâsını mülâhaza ile bi’n-nefs mefʹûl-i sânîye müteʹaddî olur; yukâlu: هَدَاهُ اللهُ الطَّرِيقَ Ve işâret-i tarîk mülâhazasıyla إِلَى harfiyle müteʹaddî olur; yukâlu: هَدَاهُ إِلَيْهِ Ve telvîh-i tarîk mülâhazasıyla lâm’la müteʹaddî olur; yukâlu: هَدَاهُ لَهُ
اَلْهِدْيَةُ [el-hidyet] (hâ’nın kesri ve dâl’ın sükûnuyla) Şol nesnedir ki hâlen onu işlemek üzere olursun gerek kavl olsun gerek fiʹl olsun; tekûlu: خُذْ فِي هِدْيَتِكَ أَيْ فِيمَا كُنْتَ فِيهِ مِنَ الْحَدِيثِ أَوِ الْعَمَلِ وَلَا تَعْدِلْ عَنْهُ Ve
هِدْيَةٌ [hidyet] Cihete dahi derler; yukâlu: نَظَرَ فُلَانٌ هِدْيَةَ أَمْرِهِ أَيْ جِهَةَ أَمْرِهِ Ve
هِدْيَةٌ [hidyet] Sîrete dahi derler, ve hâ’nın fethi dahi lügattir.
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı