اَلْأُدْمَةُ [el-udmet] (hemzenin zammıyla) Hısımlık ve yakınlık maʹnâsınadır; yukâlu: بَيْنَهُمَا أُدْمَةٌ أَيْ قَرَابَةٌ Ve vesîle maʹnâsınadır; bunda fetehâtla da câ΄izdir; tekûlu: إِتَّخَذْتُهُ أُدْمَةً أَيْ وَسِيلَةً Ve خُلْطَةٌ [ḣulṯat] ve ülfet ve muvâfakat maʹnâsınadır; yukâlu: بَيْنَهُمْ أُدْمَةٌ أَيْ خُلْطَةٌ وَمُوَافَقَةٌ Ve
أُدْمَةٌ [udmet] Deve kısmında bir levndir ki tüyü siyâha mâ΄il olmaktır, karamtık taʹbîr olunur, ʹalâ-kavlin akçıl olmaktır yâhûd pek aklıktır yâhûd levn-i mezbûr âhû kısmında akçıl olmaktır ve insânda karayağızlıktır, سُمْرَةٌ [sumret] maʹnâsına ki buğday enli olmak taʹbîr olunur.
اَلْأَدَمَةُ [el-edemet] (fethateynle) Derinin iç yüzü ki et cânibine gelir. Ve بَشَرَةٌ [beşeret] derinin taşra yüzüne derler. Ve
أَدَمَةٌ [edemet] Muktedâ maʹnâsına gelir; yukâlu: جَعَلْتُ فُلَانًا أَدَمَةَ أَهْلِي أَيْ أُسْوَتَهُمْ
اَلْأُدْمَةُ [el-udmet] (hemzenin zammı ve dâl’ın sükûnuyla) Kara yağız olmak, gendüm-gûn olmak maʹnâsına. Ve
أُدْمَةٌ [udmet] Bir nesneye vesîle olana da derler. Ve
أُدْمَةٌ [udmet] Devede ziyâde ak olup gözleri siyâh olmak maʹnâsına da gelir.
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı