el-ġill ~ اَلْغِلُّ

Kamus-ı Muhit - الغل maddesi

اَلْغِلُّ [el-ġill] (ġayn’ın kesriyle) Bu dahi غَلِيلٌ [ġalîl] gibi derûnda muzmer olan kîneye denir; yukâlu: بِقَلْبِهِ لَهُ غِلٌّ وَغَلِيلٌ أَيْ حِقْدٌ Ve masdar olur, bir adamın derûnu bir kimseye kîndâr olmak ve kîn bağlamak maʹnâsına; yukâlu: غَلَّ صَدْرُهُ غِلًّا وَغَلِيلًا مِنَ الْبَابِ الثَّانِي إِذَا حَقَدَ وَضَغِنَ

اَلْغَلُّ [el-ġall] (ġayn’ın fethiyle) İdhâl eylemek maʹnâsınadır; yukâlu: غَلَّهُ فِي الشَّيْءِ غَلًّا مِنَ الْبَابِ الْأَوَّلِ إِذَا أَدْخَلَهُ Ve dâhil olmak maʹnâsına lâzım olur; yukâlu: غَلَّ فِيهِ إِذَا دَخَلَ Ve esvâb altından غِلَالَةٌ [ġilâlet] giymek maʹnâsınadır; yukâlu: غَلَّ الْغِلَالَةَ إِذَا لَبِسَهَا Ve saçın diplerine dühn ve tîb sokuşturup öyüştürmek maʹnâsınadır; yukâlu: غَلَّ الدُّهْنَ فِي رَأْسِهِ إِذَا أَدْخَلَهُ فِي أُصُولِ شَعْرِهِ Ve bir adamın basarı semt-i savâbdan sapmak maʹnâsınadır; yukâlu: غَلَّ بَصَرُهُ إِذَا حَادَ عَنِ الصَّوَابِ Ve ağaçlar aralığından su akıp gitmek maʹnâsınadır; yukâlu: غَلَّ الْمَاءُ بَيْنَ الْأَشْجَارِ إِذَا جَرَى فِيهَا Ve cimâʹ eden adamın zekeri pek büyük olmakla ʹavretin fercini dopdolu tıkamak maʹnâsınadır; yukâlu: غَلَّ الْمَرْأَةَ إِذَا حَشَاهَا يَعْنِي وَلَا يَكُونُ إِلَّا مِنْ ضَخْمٍ Ve bir adamın boynuna yâ eline demir lâle geçirmek maʹnâsınadır; yukâlu: غَلَّ فُلَانًا إِذَا وَضَعَ فِي عُنُقِهِ أَوْ يَدِهِ الْغُلَّ Ve ʹArabların مَا لَهُ أُلَّ وَغُلَّ kavlleri bed-duʹâdır, أُلَّ ve غُلَّ kelimeleri mâzî-i mechûllerdir, أُلَّ kafâsından kakılıp defʹ oluna ve غُلَّ dîvâne olup boynuna tavk ve lâle geçirile demektir. Ve burada مَا lafzı nefsinden ʹibarettir.

اَلْغُلُّ [el-ġull] ve

اَلْغُلَّةُ [el-ġullet] (ġayn’ların zammıyla) ve

اَلْغَلَلُ [el-ġalel] (fethateynle) ve

اَلْغَلِيلُ [el-ġalîl] (أَزِيزٌ [ezîz] vezninde) Susuzluğa, ʹalâ-kavlin şiddetine denir ki pek susuzluktur yâhûd susuzluktan cevfin yanıp göyünmesine denir; yukâlu: أَخَذَهُ الْغُلُّ وَالْغُلَّةُ وَالْغَلَلُ وَالْغَلِيلُ أَيِ الْعَطَشُ أَوْ شِدَّتُهُ أَوْ حَرَارَةُ الْجَوْفِ Ve

غُلٌّ [ġull] ve

غُلَّةٌ [ġullet] Masdar olur, susamak yâhûd susuzluktan içerisi göyünmek maʹnâsına; yukâlu: غُلَّ الرَّجُلُ عَلَى الْمَجْهُولِ غُلًّا وَغُلَّةً إِذَا عَطِشَ أَوِ اشْتَدَّ أَوِ احْتَرَقَ جَوْفُهُ فَهُوَ غَلِيلٌ وَمَغْلُولٌ وَمُغْتَلٌّ

Vankulu Lugatı - الغل maddesi

اَلْغِلُّ [el-ġill] (ġayn’ın kesriyle) Bir nesne içinde olan yaramaz nesne غِشٌّ [ġişş] maʹnâsına. Ve kalbde olan kîne dahi derler; yukâlu: غَلَّ صَدْرُهُ يَغِلُّ غِلًّا مِنَ الْبَابِ الثَّانِي إِذَا كَانَ ذَا غِشٍّ وَضِغْنٍ وَحِقْدٍ

اَلْغَلُّ [el-ġall] (ġayn’ın fethiyle) Ele ve boyuna demir vurmak; yukâlu: غَلَلْتُ يَدَهُ إِلَى عُنُقِهِ ve yukâlu: غُلَّ عَلَى الْبِنَاءِ لِلْمَجْهُولِ فَهُوَ مَغْلُولٌ

اَلْغُلُّ [el-ġull] (ġayn’ın zammı ve lâm’ın teşdîdiyle) Boyuna vurdukları demir, cemʹi أَغْلَالٌ [aġlâl] gelir, nitekim mürûr etti; yukâlu: فِي رَقَبَتِهِ غُلٌّ مِنْ حَدِيدٍ ve minhu kîle li’l-mer΄eti’s-seyyi΄eti’l-huluk: غُلٌّ قَمِلٌ Ve قَمِلٌ [ḵamil] ḵâf’ın fethi ve mîm’in kesriyle bitli maʹnâsınadır ki قَمْلَةٌ [ḵamlet] kehle maʹnâsınadır. Ve bunun aslı budur ki غُلٌّ [ġull] aslında deriden olurdu ve o derinin kılları olmağın bit üşerdi.

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı