اَلْكَيْصُ [el-keyṡ] (حَيْصُ [ḩayṡ] vezninde) ve
اَلْكَيَصَانُ [el-keyeṡân] (fetehâtla) ve
اَلْكُيُوصُ [el-kuyûṡ] (جُلُوسٌ [culûs] vezninde) Bir nesneden havf sebebiyle ʹâciz ve nâ-tüvân olmak maʹnâsınadır; yukâlu: كَاصَ الرَّجُلُ يَكِيصُ كَيْصًا وَكَيَصَانًا وَكُيُوصًا إِذَا كَعَّ عَنِ الشَّيْءِ Ve bir kimse taʹâmı yalnızca yemek maʹnâsınadır; yukâlu: كَاصَ طَعَامَهُ إِذَا أَكَلَهُ وَحْدَهُ Ve taʹâmı çoğa gitmek maʹnâsınadır; yukâlu: كَاصَ مِنَ الطَّعَامِ إِذَا أَكْثَرَ مِنْهُ ve tekûlu: كِصْنَا عِنْدَهُ مَا شِئْنَا أَيْ أَكَلْنَا Ve
كَيْصٌ [keyṡ] İfrât mertebe buhl ve imsâka denir; yukâlu: فِيهِ كَيْصٌ أَيْ بُخْلٌ تَامٌّ Ve çabuk yürümek maʹnâsınadır; yukâlu: هُوَ يَكِيصُ أَيْ يَمْشِي سَرِيعًا ve yukâlu: مَرَّ فُلاَنٌ يَكِيصُ أَيْ يَعْجَلُ
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı