el-ceşir ~ اَلْجَشِرُ

Kamus-ı Muhit - الجشر maddesi

اَلْجَشْرُ [el-ceşr] (نَشْرٌ [neşr] vezninde) Davarı otlamak için otlağa çıkarmak maʹnâsınadır; yukâlu: جَشَرَ الدَّوَابَّ جَشْرًا مِنَ الْبَابِ اْلأَوَّلِ إِذَا أَخْرَجَهَا لِلرَّعْيِ Ve at sürüsünü bedevî tâ΄ifesi obanın önüne çıkarıp hemân oralıkta otlatmak maʹnâsınadır; yukâlu: جَشَرَ الْخَيْلَ إِذَا نَزَاهَا فَرَعَاهَا أَمَامَ بَيْتِهِ Ve bir nesneyi terk eylemek maʹnâsınadır; yukâlu: جَشَرَ الشَّيْءَ إِذَا تَرَكَهُ

اَلْجَشَرُ [el-ceşer] (fethateynle) Şol mâla yaʹnî devâbb ve mevâşîye denir ki yabanda otlanıp geceler obaya gelmeye; yukâlu: مَالٌ جَشَرٌ إِذَا صَارَ يُرْعَى فِي مَكَانِهِ لاَ يَرْجِعُ إِلَى أَهْلِهِ بِاللَّيْلِ Ve develer ile yabanda akşamlayıp eve gelmeyen kavm ve cemâʹate denir; yukâlu: أَصْبَحُوا جَشَرًا إِذَا كَانُوا يَبِيتُونَ مَعَ الْإِبِلِ يَعْنِي لاَ يَرْجِعُونَ إِلَى بَيْتِهِمْ Ve sâhil-i bahrde olan balçıklara denir ki taş gibi tahaccür edip huşûnet ve vücûd peydâ eylemiş olalar. Şârih der ki mü΄ellifin masdara kasrı kâsırdır, zîrâ bu gûne ism dahi olur. İntehâ. Ve

جَشَرٌ [ceşer] Maʹnâ-yı mezbûrda masdar olur; yukâlu: جَشِرَ السَّاحِلُ جَشَرًا مِنَ الْبَابِ الرَّابِعِ إِذَا خَشُنَ طِينُهُ وَيَبِسَ كَالْحَجَرِ Ve

جَشَرٌ [ceşer] Ergen adama denir, رَجُلٌ عَزَبٌ maʹnâsına. Ve bahâr mevsiminde yetişen sebzelere denir; yukâlu: مَا أَنْضَرَ جَشَرَ الرَّبِيعِ أَيْ بُقُولُهَا Ve

جَشَرٌ [ceşer] Masdar olur; göğüs soğuk te΄sîri gibi ʹârıza sebebiyle huşûnetlenip ve ses gılzatlanıp boğuklanmak maʹnâsına; yukâlu: جَشِرَ الرَّجُلُ جَشَرًا مِنَ الْبَابِ الرَّابِعِ إِذَا خَشُنَ صَدْرُهُ وَغَلُظَ صَوْتُهُ

Vankulu Lugatı - الجشر maddesi

اَلْجَشِرُ [el-ceşir] (cîm’in fethi ve şîn’in kesriyle) Kîr olan tulum, vesaḣ maʹnâsına.

اَلْجُشْرُ [el-cuşr] (cîm’in zammı ve şîn’in sükûnuyla) Öksürük, suʹâl maʹnâsına. Ve göğüste olan irilik, huşûnet-i sadr maʹnâsına.

اَلْجَشْرُ [el-ceşr] (cîm’in fethi ve şîn’in sükûnuyla) Davarı otlağa çıkarmak bir tarîkle ki evde akşamlamaya; yukâlu: جَشَرْنَا دَوَابَّنَا نَجْشُرُهَا جَشْرًا مِنَ الْبَابِ الْأَوَّلِ أَيْ أَخْرَجْنَاهَا إِلَى الرَّعْيِ وَلَا تَرُوحُ

اَلْجَشَرُ [el-ceşer] (fethateynle) Bir kimse yabanda akşamlayıp evine gelmemek; yukâlu: أَصْبَحَ بَنُو فُلَانٍ جَشَرًا إِذَا كَانُوا يَبِيتُونَ مَكَانَهُمْ فِي الْإِبِلِ لَا يَرْجِعُونَ إِلَى بُيُوتِهِمْ Kezâlik مَالٌ جَشَرٌ derler şol davara ki yabanda güdülüp eve gelmeye. Ve

جَشَرٌ [ceşer] Deniz kenârında olan balçık kuruyup taş gibi olmak; yukâlu: جَشِرَ السَّنَابِلُ يَجْشَرُ جَشَرًا مِنَ الْبَابِ الرَّابِعِ Ve

جَشَرٌ [ceşer] Sütün tulumu sütten kîr olmağa dahi derler.

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı