furâr ~ فُرَارٌ

Kamus-ı Muhit - فرار maddesi

اَلْفَرُّ [el-ferr] (fâ’nın fethi ve râ’nın teşdîdiyle) ve

اَلْفِرَارُ [el-firâr] (كِتَابٌ [kitâb] vezninde) ve

اَلْمَفَرُّ [el-meferr] (mîm’in ve fâ’nın fethiyle) ve

اَلْمَفِرُّ [el-mefirr] (fâ’nın kesriyle) Kaçmak maʹnâsınadır; yukâlu: فَرَّ الرَّجُلُ فَرًّا وَفِرَارًا وَمَفَرًّا وَمَفِرًّا مِنَ الْبَابِ الثَّانِي إِذَا راَغَ وَهَرَبَ Ve

فَرٌّ [ferr] ve

فِرَارٌ [firâr] (fâ’nın harekât-ı selâsıyla) Dâbbe kısmının kaç yaşında olduğunu bilmek için ağzını açıp dişlerine bakmak maʹnâsınadır ki arpalık taʹbîr olunan dişi duruyor ise genç olup ve illâ koca olur; yukâlu: فَرَّ الدَّابَّةَ فَرًّا وَفِرَارًا مُثَلَّثَةُ الْفَاءِ إِذَا كَشَفَ عَنْ أَسْنَانِهَا لِيَنْظُرَ مَا سِنُّهَا Mü΄ellifin Baṡâ΄ir’de beyânına göre asl bu mâdde keşf maʹnâsına mevzûʹdur. Meselâ فِرَارٌ عَنِ الْحَرْبِ nefsini ʹaskerden keşf eylemekten ʹibârettir. Ve sâ΄ir maʹânî birer münâsebetle müteferraʹdır. Ve minhu’l-meselu: ḣإِنَّ الْجَوَادَ عَيْنُهُ فِرَارُهُḢ مُثَلَّثَةُ الْفَاءِ Yaʹnî “Cins atın nümâyiş-i endâmında ʹalâmât-ı cevdet zâhir olmakla ihtibâra hâcet yoktur.” Bir nesnenin zâhiri bâtınına delâlet edip ahvâlini bahs ve teftîş ve tecribeye muhtâc değildir diyecek mevkiʹde îrâd olunur. Ve tekûlu’l-ʹArab: فُرَّ الْأَمْرُ جَذَعًا إِذَا رَجَعَ عَوْدًا لِبَدْئِهِ Yaʹnî “Evvelki kertesine dönüp geldi.” Burada فُرَّ mechûl bünyesiyledir. Ve جَذَعٌ [cežaʹ] fethateynle tâze ve hâdis demektir. Ve

فَرٌّ [ferr] Bir nesneden bahs ve tenḵîr eylemek maʹnâsına müstaʹmeldir; yukâlu: فَرَّ عَنِ الْأَمْرِ إِذَا بَحَثَ عَنْهُ

Vankulu Lugatı - فرار maddesi

اَلْفُرَارُ [el-furâr] (fâ’nın zammıyla) Kezâlik yabanî olan sığırın yavrusuna derler.فَرِيرٌ [ferîr] ile فُرَارٌ [furâr] bu maʹnîde طَوِيلٌ [tavîl]le طُوَالٌ [ṯuvâl] gibidir. Baʹzılar eyitti: فُرَارٌ [furâr] fâ’nın zammıyla فَرِيرٌ [ferîr]in cemʹidir. Ebû ʹUbeyde eyitti: Cemʹinde فُعَالٌ [fuʹâl] vezni üzere hemîn birkaç kelime gelmiştirve onların biri فُرَارٌ [furâr]dır. Ve fi’l-meseli: “نَزْوُ الْفُرَارِ اسْتَجْهَلَ الْفُرَارَ” Yaʹnî “Kaçan veled-i bakar-ı vahşî resîde olup dişi inekler üzerine sıçramağa başlasa nâ-resîde olanlar dahi onu görüp sıçramağa başlar.” Ve

فُرَارٌ [furâr] Bir hayvânın dişini yoklayıp imtihân etmeğe de derler; yukâlu: “إِنَّ الْجَوَادَ عَيْنُهُ فُرَارُهُ” Ve gâh olur ki fâ’yı meftûh dahi derler, yaʹnî yüğrük atı görmek dahi kifâyet eder nazardan maʹlûmdur dişin görmek, yaʹnî imtihân etmek lâzım değildir.

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı