merec ~ مَرَجٌ

Kamus-ı Muhit - مرج maddesi

اَلْمَرْجُ [el-merc] (mîm’in fethi ve râ’nın sükûnuyla) Şol otlu, sulu çayırlığa ve çemen-zâra denir ki onda davarlar raʹy olunur ola; meselâ Üsküdar verâsında İbrâhîm Ağa Çayırlığı ve Kâğıthâne Çayırlığı gibi. Zikri âtî مَرْجٌ [merc] dedikleri mahaller bundan me΄hûzdur. Ve

مَرْجٌ [merc] Masdar olur, davarı otlamak için müseyyeb edip mer΄âya salıvermek maʹnâsına; yukâlu: مَرَجَ الدَّابَّةَ مَرْجًا مِنَ الْبَابِ اْلأَوَّلِ إِذَا أَرْسَلَهَا لِلرَّعْيِ ve minhu kavluhu taʹâlâ: ﴿مَرَجَ الْبَحْرَيْنِ يَلْتَقِيَانِ بَيْنَهُمَا بَرْزَخٌ لاَ يَبْغِيَانِ﴾ أَيْ خَلاَّهُمَا لاَ يَلْتَبِسُ أَحَدُهُمَا بِالْآخَرِ Kâle’l-Beyḋâvî: أَرْسَلَهُمَا مِنْ مَرَجْتُ الدَّابَّةَ إِذَا أَرْسَلْتَهَا وَالْمَعْنَى أَرْسَلَ الْبَحْرَ الْمِلْحَ وَالْبَحْرَ الْعَذْبَ يَلْتَقِيَانِ أَيْ يَتَجَاوِرَانِ وَلاَ يَتَمَاسُّ سُطُوحُهُمَا Vâkıʹâ Nehr-i Nîl’in Baḩr-i Sefîd’e kavuştuğu mütercim-i hakîrin meşhûdu olmuştur ki vâfir mahalle kadar imtizâc ve ittihâd eylemeyip yol gibi nümâyân olarak gider; taʹmı dahi mütegayyir olmadığı menkûldür. Baḩr-i Fâris’e munsabb olan Dicle dahi o resme olduğu mahkîdir, niteki Hâlen İslâmbul’da Kâğıthâne suyunda ve baʹzı sel sularında dahi sûret-i mezbûre meşhûddur. Ve baʹzılar بَحْرَيْنِ [baḩreyn]i Baḩr-i Fârs ile ki Hurmuz denizidir ve Baḩr-i Rûm [ile] ki Ḵulzum denizidir, tefsîr eylediler. Ona göre iltikâları Baḩr-i Muḩîṯ’te olur. Eslâfta Şâm ve Mıṡır ve Ḩabeş ülkeleri kayâsire-i Rûm memâliki olmakla Baḩr-i Ḵulzum’a Baḩr-i Rûm ıtlâk eylediler. Ve

مَرْجٌ [merc] Bir nesneyi şey΄-i âhere katıp karıştırmak maʹnâsınadır; yukâlu: مَرَجَ الشَّيْءَ بِالشَّيْءِ إِذَا خَلَطَهُ بِهِ Mü΄ellifin Baṡâ΄ir’de ve Râġıb’ın Müfredât’ta beyânına göre مَرْجٌ [merc] bu maʹnâya mevzûʹdur. Meselâ merg-zâra ıtlâkı ihtilât-ı nebâta mebnîdir ve irsâlü’d-dâbbe ve sâ΄ir maʹânî ondan müteferriʹdir.

Vankulu Lugatı - مرج maddesi

اَلْمَرَجُ [el-merec] (fethateynle) Hareket edip muztarib olmaktır; yukâlu: مَرِجَ الْخَاتَمُ فِي إِصْبَعِي مِنَ الْبَابِ الرَّابِعِ أَيْ قَلِقَ مِثْلُ جَرِجَ ki جَرِجَ dahi cîmeynle hareket etti demektir. Ve

مَرَجٌ [merec] Fâsid olmağa dahi derler; yukâlu: مَرِجَتْ أَمَانَاتُ النَّاسِ أَيْ فَسَدَتْ Ve muhtelit olmağa dahi derler; yukâlu: مَرِجَ الدِّينُ وَالْأَمْرُ يَعْنِي اضْطَرَبَ وَتَشَوَّشَ Ve minhu: “اَلْهَرْجُ وَالْمَرْجُ” fitne ve fesâd maʹnâsına. Ve مَرْجٌ [merc]in sükûnu هَرْجٌ [herc]e münâsebet içindir.

اَلْمَرْجُ [el-merc] (mîm’in fethi ve râ’nın sükûnuyla) Şol yere derler ki onda davar olar. Ve

مَرْجُ الْخُطَبَاءِ [Mercu’l-Ḣuṯabâ΄] Ḣorasân’da bir yerin adıdır. Ve

مَرْجُ رَاهِطٍ [Mercu Râhiṯ] Şâm-ı şerîfte bir yerin adıdır. Ve bundan me΄hûzdur يَوْمُ الْمَرْجِ [yevmu’l-merc] dedikleri ki Mervân b. Ḩakem’in Ḋaḩḩâk b. Ḵays el-Fihrî üzerine vardığı gündür. Ve

مَرْجُ الْقَلَعَةِ [Mercu’l-Ḵalaʹat] (lâm’ın fethiyle) Berriyyede bir menzilin adıdır. Ve

مَرْجٌ [merc] Davarı merʹaya salıvermeğe dahi derler; tekûlu: مَرَجْتُ الدَّابَّةَ أَمْرُجُهَا مِنَ الْبَابِ الْأَوَّلِ إِذَا أَرْسَلْتَهَا تَرْعَى Ve bundandır Bârî taʹâlânın ﴿مَرَجَ الْبَحْرَيْنِ يَلْتَقِيَانِ﴾ (الرحمن 19) buyurduğu yaʹnî “Bahreyni salıverdi bir vechle ki birbirine karışıp mültebis olmazlar.” Ve

مَرْجٌ [merc] Gâh olur ki مَرْجٌ [merc]den tahfîf olunup “هَرْجٌ وَمَرْجٌ” derler, fitne ve fesâd maʹnâsına, nitekim gelse gerektir.

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı