helâ ~ هَلَا

Kamus-ı Muhit - هلا maddesi

هَلَا [helâ] (hâ’nın fethi ve elifin kasrıyla) ve

هَالْ [hâl] (حَالٌ [ḩâl] vezninde) At kısmına mahsûs zecr ve âzâr kelimâtındandır, yakın gel demektir, meselâ binek taşına yanaşmakta beri gel yanaş diyecek yerde tefevvüh ederler.

هَلَّا [hellâ] (hâ’nın fethi ve lâm’ın teşdîdiyle) Kelime-i ḩašamp;šamp; u tahḋîḋdir ki levm ve ʹitâb-gûne kındırmağa delâlet eder; هَلْ [hel] ile لَا kelimesinden mürekkebdir. Ve ʹArablar حَيَّهَلِ الثَّرِيدَ kelâmlarında حَيَّ ism-i fiʹl-i emrdir, أَقْبِلْ ve هَلُمَّ maʹnâsınadır; هَلْ kelimesiyle mürekkeb olmakla ism-i vâhid kılınıp أَسْرِعْ lafzına ism kılındı. Müfredi ve cemʹi berâberdir. Şârih der ki vakf hâlinde حَيَّهَلَا denir, fethayı beyân için elif ilhâk olunur, ʹacele gel demek maʹnâsınadır. İntehâ. Ve حَيَّهَلِ الصَّلَاةَ derler, إِئْتُوهَا maʹnâsına ki namâza ikbâl edin demektir. Ve kâf-ı hitâb ilhâkıyla حَيَّهَلَكَ derler, هَلُمَّ ve تَعَالَ maʹnâsına. Bunun tafsîli “ح،ي،ي” mâddesindedir.

Vankulu Lugatı - هلا maddesi

هَلَا [helâ] (hâ’nın fethi ile) Bir lafzdır ki onunla atı zecr ederler.

هَلَّا [hellâ] (hâ’nın fethi ve lâm’ın teşdîdiyle) Kelime-i tahdîd ve istiʹcâldir; yukâlu: حَيَّهَلَا الثَّرِيدَ وَمَعْنَاهُ هَلُمَّ إِلَى الثَّرِيدِ Ve هَلْ [hel] kelimesinin lâm’ı meftûh oldu, ictimâʹ-ı sâkineynden ötürü. Ve bu makâmda nüsah-ıṠıḩâḩ’ta yâ meftûh oldu, ictimâʹ-ı sâkineynden ötürü denmiştir.İctimâʹ-ı sâkineynden ötürü meftûh olan هَلْ [hel] kelimesinin lâm’ıdır ki الثَّرِيد [ešamp;-šamp;erîd]in lâm’ıyla cemʹ olmuştur, حَيَّ [ḩayye] kelimesinin yâ’sı değildir. Ve هَلْ [hel] kelimesinin sükûnu dahi sıklet-i terkîbi tahfîften ötürü, هَلَّا [hellâ]nın âhirinden لَا hazf olunduktan sonra olur, nitekim هَلُمَّ kelimesinde Şeyḣ Raḋî zikr etmiştir. Ve حَيَّ kelimesi mebnî oldu هَلْ kelimesi ile mürekkeb olup ism-i vâhid olduğundan ötürü,خَمْسَةَ عَشَرَ gibi ve fiʹl-i emre ism kılınıp vâhid ve cemʹ ve mü΄ennes berâber kılındı. Ve kaçan bunun üzerine vakf etsen حَيَّهَلَا dersin elif hareket-i âhiri beyân için gelir, ﴿كِتَابِيَهْ﴾ (الحاقة، 19، 25) [ve] ﴿حِسَابِيَهْ﴾ (الحاقة، 20، 26) kavlinde hâ geldiği gibi, zîrâ elif mahrec-i hâ’dandır. Ve fi’l-hadîsi: “إِذَا ذُكِرَ الصَّالِحُونَ فَحَيَّهَلَ بِعُمَرَ” وَمَعْنَاهُ عَلَيْكَ بِعُمَرَ وَادْعُ عُمَرَ أَيْ إِنَّهُ مِنْ أَهْلِ هَذِهِ الصِّفَةِ وَيَجُوزُ فِي حَيَّهَلًا بِالتَّنْوِينِ يُجْعَلُ نَكِرَةً وَأَمَّا فِي حَيَّهَلَا بِلَا تَنْوِينٍ فَإِنَّمَا يَجُوزُ فِي الْوَقْفِ وَأَمَّا فِي الْإِدْرَاجِ فَهِيَ لُغَةٌ رَدِيئَةٌ Ve gâh olur حَيَّ kelimesin هَلْ kelimesiz zikr ederler; min zâlike kavluhum fi’l-ezâni: حَيَّ عَلَى الصَّلَاةِ وَحَيَّ عَلَى الْفَلَاحِ ki bu salât ve felâha daʹvet olur. Ve Sîbeveyhi, Ebu’l-Ḣaṯṯâb’dan nakl edip eyitti: ʹArab tâ΄ifesinden baʹzı حَيَّهَلِ الصَّلَاةِ derler, صَلَاة [ṡalât]ın cerri ile هَلْ kelimesi ile fiʹli sılalandırmaklaعَلَى kelimesi ile sılalandırdıkları gibi ki bunun maʹnâsı إِئْتُوا الصَّلَاةَ وَاقْرُبُوا مِنَ الصَّلَاةِ وَهَلُمُّوا إِلَى الصَّلَاةِ demek olur.

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı