اَلْحِذْرُ [el-ḩižr] (ḩâ’nın kesri ve žâl-ı muʹcemenin sükûnuyla) ve
اَلْحَذَرُ [el-ḩažer] (fethateynle) ve
اَلْمَحْذُورَةُ [el-maḩžûret] مَصْدُوقَةٌ [maṡdûḵat] vezninde ki masdardır, sakınmak, perhîz ve ihtirâz maʹnâsınadır; yukâlu: حَذِرَ الشَّيْءَ حِذْرًا وَحَذَرًا وَمَحْذُورَةً مِنَ الْبَابِ الرَّابِعِ إِذَا احْتَرَزَ مِنْهُ
اَلْحَاذُورَةُ [el-ḩâžûret] ve
اَلْحِذْرِيَانُ [el-ḩižriyân] (ḩâ’nın ve râ’nın kesriyle) ve
اَلْحَذِرُ [el-ḩažir] (كَتِفٌ [ketif] vezninde) ve
اَلْحَذُرُ [el-ḩažur] (نَدُسٌ [nedus] vezninde) Her nesneden sakınıp ihtirâz eder olan müteyakkız ve endîşe-nâk adama denir ki aslâ çürük tahtaya basmaz olur. حَذِرٌ [ḩažir] kelimesinin cemʹi حَذِرُونَ [ḩažirûn] gelir ve حَذَارَى [ḩažârâ] gelir ḩâ’nın fethi ve elifin kasrıyla, وَجِعٌ [veciʹ] ve وَجَاعَى [vecâʹâ] gibi; yukâlu: رَجُلٌ حَاذُورَةٌ وَحِذْرِيَانٌ وَحَذِرٌ وَحَذُرٌ أَيْ مُتَيَقِّظٌ شَدِيدُ الْحَذَرِ
اَلْحَذْرُ [el-hažr] (ḩâ’nın fethi ve žâl’ın sükûnuyla) Bi-maʹnâhu.
اَلْحِذْرُ [el-ḩižr] (ḩâ’nın kesri ve žâl’ın sükûnuyla) ve
اَلْحَذَرُ [el-ḩažer] (fethateynle) Sakınmak, تَحَذُّرٌ [teḩažžur] maʹnâsına; yukâlu: حَذِرْتُ الشَّيْءَ أَحْذَرُهُ حَذَرًا مِنَ الْبَابِ الرَّابِعِ
اَلْحَذِرُ [el-ḩažir] (ḩâ’nın fethi ve žâl’ın kesriyle) İhtirâz edici kimse, mütenebbih maʹnâsına.
اَلْحَذُرُ [el-ḩažur] (ḩâ’nın fethi ve žâl’ın zammıyla) Korkucu kimse. Ve kuri΄e kavluhu taʹâlâ: ﴿وَإِنَّا لَجَمِيعٌ حَاذِرُونَ﴾ (الشعراء 56) وَ”حَذُرُونَ” أَيْضًا بِضَمِّ الذَّالِ Ve Aḣfeş eyitti: İşbu âyet-i kerîmede vâkiʹ olan حَاذِرُونَ [ḩâžirûne] مُتَأَهِّبُونَ [mute΄ehhibûne] maʹnâsınadır, hâzır olucu ve yaraklanıcı maʹnâsına. Ve حَذِرُونَ [ḩažirûn] خَائِفُونَ demektir, nitekim el-ân mürûr etti.
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı