el-Ḩurrân ~ اَلْحُرَّانُ

Kamus-ı Muhit - الحران maddesi

اَلْحُرَّانُ [el-Ḩurrân] (ḩâ’nın zammıyla tesniyedir) Ḩurr nâm maʹrûf kimse ile birâderi Ubeyy nâm kimse irâde olunur.

اَلْحِرَانُ [el-ḩirân] (ḩâ’nın kesri ve zammıyla) Dâbbe حَرُونٌ [ḩarûn] olmak maʹnâsınadır ki eştirmek ve seğirtmek murâd olundukta hırçınlık ve önegülük edip eşmeyip ve seğirtmeyip geri geri gitmek ve seğirtirken hemân duruvermekten ʹibârettir ki tahrîfle harınlık taʹbîr olunur. Ve bu žâtu’l-ḩâfir olan mahsûstur, at ve katır gibi; yukâlu: حَرَنَتِ الدَّابَّةُ وَحَرُنَتْ حِرَانًا وَحُرَانًا مِنَ الْبَابِ الْأَوَّلِ وَالْخَامِسِ إِذَا اسْتُدِرَّ جَرْيُهَا وَقَفَتْ Burada إِذَا اسْتُدِرَّ lafzı mechûl sîgasıyladır. Ve bâyiʹ ve müşterîden her biri metâʹın pahasında ne aşağı inmek ve ne yukarı çıkmak maʹnâsına müstaʹmeldir; yukâlu: حَرَنَ فِي الْبَيْعِ إِذَا لَمْ يَزِدْ وَلَمْ يَنْقُصْ Ve pamuk atmak maʹnâsınadır; yukâlu: حَرَنَ الْقُطْنَ حِرَانًا مِنَ الْبَابِ الْأَوَّلِ إِذَا نَدَفَهُ

اَلْحَرَّانُ [el-ḩarrân] (عَطْشَانُ [ʹaṯşân] vezninde)حُرَّةٌ [ḩurret]ten sıfattır, susuz kişiye denir; yukâlu: هُوَ حَرَّانُ أَيْ عَطْشَانُ Mü΄ennesinde حَرَّى [ḩarrâ] denir, عَطْشَى [ʹaṯşâ] gibi. Ve

حَرَّانُ [Ḩarrân] Şuʹarâdan Aḩmed b. Muḩammed el-Maṡîsî lakabıdır. Ve Cezîre-i İbn ʹÖmer’de bir belde adıdır; İmâm Ḩasan b. Muḩammed b. Ebî Maʹşer el-Ḩarrânî oradandır. Ve gâh olur ki nisbetinde حَرْنَانِيٌّ [Ḩarnâniyy] derler gayr-i kıyâs üzere. Şârih der ki faʹlân ve faʹʹâl olması muhteleftir. Ve

حَرَّانُ [Ḩârrân] Baḩreyn kazâsında iki karyedir, Ḩârrânu Kubrâ ve Ḩârrânu Ṡuġrâ derler. Ve Ḩaleb kazâsında bir karyedir. Ve Ġûṯâ-i Dimaşḵ’ta bir karyedir. Ve bâdiyede bir kumluk adıdır.

Vankulu Lugatı - الحران maddesi

اَلْحِرَانُ [el-ḩirân] (ḩâ’nın kesriyle) Harûnluk.

اَلْحَرَّانُ [el-ḩarrân] (ḩâ’nın fethiyle) Susuz, عَطْشَانُ [ʹaṯşân] gibi veznen ve maʹnen.

اَلْحُرَّانِ [el-Ḩurrân] (ḩâ’nın zammıyla) Tesniyedir, murâd Ḩurr ile kardeşi Ubeyy’dir, hemzenin zammıyla ve bâ’nın teşdîdiyledir, sîga-i tasgîr üzere. Ve

حُرٌّ [ḩurr] Güvercin yavrusuna dahi derler, فَرْخُ حَمَامٍ maʹnâsına. Ve âhû yavrusuna dahi derler, وَلَدُ ظَبْيَةٍ maʹnâsına. Ve yılan yavrusuna dahi derler, وَلَدُ حَيَّةٍ maʹnâsına. Ve

سَاقُ حُرٍّ [sâḵu ḩurr] Kumrunun erkeğine. Ve

أَحْرَارُ الْبُقُولِ [aḩrâru’l-buḵûl] Pişmeden yenen nebâtâta dahi derler. Ve bu makâmda sâhib-i Muhežžeb’in حُرُّ الْبَقْلِ “terei ki bituvân hord çi puhte ve çi hâm” dediği nevʹ-i muhâlefetten hâlî değildir. Ve

حُرٌّ [ḩurr] Güzel maʹnâsına dahi gelir; yukâlu: مَا هَذَا مِنْكَ بِحُرٍّ أَيْ بِحَسَنٍ وَلَا جَمِيلٍ Ve hâlis maʹnâsına da gelir; yukâlu: طِينٌ حُرٌّ أَيْ لَا رَمْلَ فِيهِ

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı