اَلْحِلَالُ [el-ḩilâl] (ḩâ’nın kesriyle) Nisvâna mahsûs bir gûne merkeb ismidir, mihaffe gibi. Ve pâlânın esbâb ve edevâtına denir.
اَلْحَلَالُ [el-ḩelâl] (سَحَابٌ [seḩâb] vezninde) İhrâmdan çıkmış hâcîye denir, “حَلَّ-يَحِلُّ-حِلًّا” sîgasındandır; bunda حَالٌّ denmez, kıyâs ise حَالٌّ [ḩâll] olmaktır; yukâlu: حَلَّ الْمُحْرِمُ فَهُوَ حِلٌّ كَمَا ذُكِرَ وَحَلَالٌ لَا حَالٌّ Şârihin beyânına göre masdar ile tesmiyedir, حُلُولٌ [ḩulûl] maʹnâsından iltibâs vâhimesine mebnî حَالٌّ ıtlâk olunmadı. Ve
حَلَالٌ [ḩelâl] Harâm olmayan şey΄e denir; ḩâ’nın kesriyle de câ΄izdir; yukâlu: شَيْءٌ حَلَالٌ ضِدُّ حَرَامٍ Ve
حَلَالٌ [Ḩelâl] Esâmîdendir: Ḩelâl b. Ševr b. Ebî’l-Ḩelâl el-ʹAtekî ve Bişr b. Ḩelâl ve Aḩmed b. Ḩelâl muhaddislerdir.
اَلْحُلَّالُ [el-ḩullâl] (ḩâ’nın zammı ve lâm’ın teşdîdiyle) Ana karnından alınan oğlak, nitekim bâb-ı nûn’da gelir inşâallâhu taʹâlâ.
اَلْحِلَالُ [el-ḩilâl] (ḩâ’nın kesriyle) Kezâlik konup oturan kavm; yukâlu: حَيٌّ حِلَالٌ Ve
حِلَالٌ [ḩilâl] Deve pâlânının metâʹına dahi derler.
اَلْحَلَالُ [el-ḩalâl] (ḩâ’nın fethiyle) حَرَامٌ [ḩarâm]ın mukâbilidir; tekûlu: حَلَّ لَكَ الشَّيْءُ يَحِلُّ حِلًّا وَحَلَالًا مِنَ الْبَابِ الثَّانِي Ve
حَلَالٌ [ḩalâl] Muhrim ihrâmdan çıkmağa dahi derler; yukâlu: حَلَّ الْمُحْرِمُ يَحِلُّ حَلَالًا مِنَ الْبَابِ الْمَذْكُورِ Ve ʹavret ʹiddetten çıkmağa dahi derler. Ve gâh olur حَلَّ demek mahallinde fiʹl-i mâzî olmak üzere حِلَّ derler ḩâ’nın kesriyle. Ve bunda iki ihtimâl vardır yâ budur ki حِلَّ aslında sîga-i mechûl olup lâm’ın kesri mâ-kabline nakl olunmuş ola yâhûd kesr sarîh olmaya işmâm tarîkiyle ola,قِيلَ revm olunduğu gibi. Bu üslûb üzere istiʹmâl edenlerin sâyir kelimelerde dahi lügatleri bu minvâl üzeredir شُدَّ ve رُدَّ gibi.
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı