اَلدُّبْلُ [ed-dubl] (dâl’ın zammıyla) Küçük ve hurde eşeğe denir.
اَلدِّبْلُ [ed-dibl] (dâl’ın kesriyle) Mahbûbu yavı kılmağa denir; yukâlu: أَخَذَهُ الدِّبْلُ أَيِ الثُّكْلُ Ve belâ ve dâhiyeye denir; cemʹi دُبُولٌ [dubûl]dur ve yukâlu: دِبْلٌ دَابِلٌ وَدِبْلٌ دَبِيلٌ مُبَالَغَةٌ أَيْ دَاهِيَةٌ دَهْيَاءُ ve yukâlu: دَبَلَتْهُ الدُّبُولُ أَيْ دَهَتْهُ الدَّوَاهِي
اَلدَّبْلُ [ed-debl] (dâl’ın fethi ve bâ’nın sükûnuyla) Biriktirmek maʹnâsınadır; yukâlu: دَبَلَهُ دَبْلًا مِنَ الْبَابِ الثَّانِي وَالْأَوَّلِ إِذَا جَمَعَهُ Ve değnekle peyderpey vurmak maʹnâsınadır; yukâlu: دَبَلَهُ بِالْعَصَا إِذَا تَابَعَ عَلَيْهِ الضَّرْبَ بِهَا Ve lokmayı toplayıp büyük almak maʹnâsınadır; yukâlu: دَبَلَ اللُّقْمَةَ إِذَا كَبَّرَهَا لِلَّقْمِ Ve
دَبْلٌ [debl] ve
دُبُولٌ [dubûl] Tarlayı gübre makûlesiyle ıslâh eylemek maʹnâsınadır; yukâlu: دَبَلَ الْأَرْضَ دَبْلًا وَدُبُولًا مِنَ الْبَابِ الْأَوَّلِ إِذَا أَصْلَحَهَا بِالسِّرْقِينِ وَنَحْوِهِ Ve
دَبْلٌ [debl] Tâʹûna denir; yukâlu: رَمَاهُ اللهُ بِالدَّبْلِ أَيِ الطَّاعُونِ Ve nehr-i sagîre denir, جَدْوَلٌ [cedvel] maʹnâsına; cemʹi دُبُولٌ [dubûl]dur. Ve bir kimseye âfet eriştirmek maʹnâsınadır, ke-mâ se-yuzkeru.
اَلدِّبْلُ [ed-dibl] (dâl’ın kesri ve bâ’nın sükûnuyla) Âfet, dâhiye maʹnâsına; yukâlu: دِبْلًا دَبِيلًا كَمَا يُقَالُ ثُكْلًا ثَاكِلًا Ve ثُكْلٌ [šamp;ukl] mevte ve helâka derler.
اَلدَّبْلُ [ed-debl] (dâl’ın fethi ve bâ’nın sükûnuyla) Bir nesneyi parmaklarla cemʹ etmek, parmaklarla lokma cemʹ etmek gibi meselâ. Ve
دَبْلُ الْأَرْضِ [deblu’l-arḋ] Yeri ıslâh etmek maʹnâsınadır, gerek ıslâh huşkî saçmakla olsun gerek âhar tarîkle olsun; tekûlu: دَبَلْتُ الشَّيْءَ وَدَمَلْتُهُ مِنَ الْبَابِ الْأَوَّلِ Pes دَبْلٌ [debl] her nesneyi ıslâha ıtlâk olunur.
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı