الأُرْبُ [el-urb] (hemzenin zammıyla) Kuzunun ve oğlağın henüz tevellüd eylemiş tâzesine denir ki körpe taʹbîr olunur.
الأَرَبُ [el-ereb] (fethateynle) ve
الْمَأْرُبَةُ [el-me΄rubet] (mîm’in fethi ve râ’nın harekât-ı selâsıyla) Bu dahi hacet maʹnâsınadır; tekûlu: مَا لِي فِيهِ إِرْبٌ وَإِرْبَةٌ وَاَرَبٌ وَمَأْرُبَةٌ أَيْ حَاجَةٌ
الأَرِيبُ [el-erîb] (أَمِيرٌ [emîr] vezninde) ve
الأَرِبُ [el-erib] (كَتِفٌ [ketif] vezninde) ʹÂkil ve zîrek ve hûşyâr olan kişiye denir.
الأَرْبُ [el-erb] (ضَرْبٌ [ḋarb] vezninde Şehâdet parmağıyla orta parmağın aralığına denir. Ve
أَرْبٌ [erb] masdar olur, düğümü pek bağlayıp muhkem eylemek maʹnâsınadır; yukâlu: أَرَبَ الْعَقْدَ أَرْبًا مِنَ الْبَابِ الثَّانِي إِذَا أَحْكَمَهُ Ve bir kimsenin bir ʹuzvuna vurmak maʹnâsınadır; yukâlu: أَرَبَ فُلاَنًا إِذَا ضَرَبَ عَلَى اِرْبٍ لَهُ
اَلْأَرَبُ [el-ereb] (fethateynle) Rûzgâr katı olmak; yukâlu: أَرِبَ الدَّهْرُ مِنَ الْبَابِ الرَّابِعِ إِذَا اشْتَدَّ Ve bir kimsenin aʹzâsı düşmeğe dahi derler; yukâlu: أَرِبَ الرَّجُلُ إِذَا تَسَاقَطَتْ أَعْضَاؤُهُ ve yukâlu: أَرِبْتَ مِنْ يَدَيْكَ أَيْ سَقَطَتْ آرَابُكَ مِنَ الْيَدَيْنِ خَاصَّةً Yaʹnî “Ellerine mahsûs olan ʹuzuvların düşsün.” Ve bir nesnede hâzık olmağa dahi ıtlâk olunur; yukâlu: أَرِبَ بِالشَّيْءِ إِذَا دَرِبَ بِهِ وَصَارَ بَصِيرًا فِيهِ فَهُوَ أَرِيبٌ وَقَدْ مَرَّ ve
أَرَبٌ [ereb] Hâcete ve hâcet-mend olmağa da derler; yukâlu: أَرِبَ الرَّجُلُ يَأْرَبُ أَرَبًا مِنَ الْبَابِ الرَّابِعِ
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı