اَلرِّفُّ [er-riff] (râ’nın kesriyle) Her gün süt içmeğe denir; yukâlu: يَشْرَبُ اللَّبَنَ رِفًّا أَيْ كُلَّ يَوْمٍ Ve sıtma her gün tutmağa denir; yukâlu: أَخَذَتْهُ الْحُمَّى رِفًّا أَيْ كُلَّ يَوْمٍ
اَلرُّفُّ [er-ruff] ve
اَلرُّفَّةُ [er-ruffet] (râ’ların zammıyla) Saman hurdelerine denir.
اَلرَّفُّ [er-reff] (râ’nın fethi ve fâ’nın teşdîdiyle) Taʹâmı çok yemek maʹnâsınadır; yukâlu: رَفَّ الرَّجُلُ رَفًّا مِنَ الْبَابِ اْلأَوَّلِ وَالثَّانِي إِذَا أَكَلَ أَكْلاً كَثِيرًا Ve dudak uçlarıyla öpmek maʹnâsınadır; yukâlu: رَفَّ الْمَرْأَةَ إِذَا قَبَّلَهَا بِأَطْرَافِ شَفَتَيْهِ Ve riʹâyet ve ihsân eylemek maʹnâsınadır; yukâlu: رَفَّ فُلاَنًا إِذَا أَحْسَنَ إِلَيْهِ Ve
رَفٌّ [reff] ve
رَفِيفٌ [refîf] Bir nesnenin rengi yaldıramak maʹnâsınadır; yukâlu: رَفَّ لَوْنُهُ رَفًّا وَرَفِيفًا إِذَا بَرَقَ وَتَلَأْلَأَ Ve
رَفٌّ [reff] Bir adamın az ve çok ve küçük ve büyük hizmetinde yelip yopurmak maʹnâsınadır; yukâlu: رَفَّ لَهُ إِذَا سَعَى لَهُ بِمَا عَزَّ وَهَانَ مِنْ خِدْمَةٍ Ve bir nesnenin etrâfını çevirip kuşatmak maʹnâsınadır; yukâlu: رَفَّ الْقَوْمُ بِهِ إِذَا أَحْدَقُوا Ve deve köşeği anasını emmek maʹnâsınadır; yukâlu: رَفَّ الْحُوَارُ أُمَّهُ إِذَا رَضَعَهَا Ve bir kimseye ikrâm eylemek maʹnâsınadır; yukâlu: رَفَّ بِفُلاَنٍ إِذَا أَكْرَمَهُ Ve bir nesneyi özleyip şevk ve ârzû eylemek maʹnâsınadır; yukâlu: رَفَّ إِلَى كَذَا إِذَا ارْتَاحَ Ve kuş kanatlarını yaymak maʹnâsınadır; yukâlu: رَفَّ الطَّائِرُ إِذَا بَسَطَ جَنَاحَيْهِ Ve
رَفٌّ [reff] Türkîde raf dedikleridir ki evlerin iç duvarlarında ederler, pervâze-i hâne maʹnâsına; cemʹi رُفُوفٌ [rufûf] gelir; yukâlu: رَفَعَهُ عَلَى الرَّفِّ وَهُوَ شِبْهُ الطَّاقِ فِي الْبَيْتِ يُجْعَلُ عَلَيْهِ طَرَائِفُهُ Ve
رَفٌّ [reff] Firâvân deve sürüsüne denir; râ’nın kesriyle de câ΄izdir; yukâlu: أَتَى بِالرَّفِّ أَيِ الْإِبِلِ الْعَظِيمَةِ Ve sığır sürüsüne denir. Ve bir bölük koyuna yâhûd mutlakan koyun ve keçi bölüğüne denir. Ve etrâfından yüksek kumluğa denir. Ve koyun ağılına denir; tekûlu: أَدْخَلَ الشَّاءَ فِي رَفِّهَا أَيْ حَظِيرَتِهَا Ve hayvân kısmı ağızlarını doldurmayarak ekl eylemek maʹnâsına masdar olur; yukâlu: رَفَّتِ الْإِبِلُ وَالْغَنَمُ الْبَقْلَ رَفًّا مِنَ الْبَابَيْنِ الْمَزْبُورَيْنِ وَهُوَ ضَرْبٌ مِنْ أَكْلِهَا يَعْنِي أَكَلَتْ وَلَمْ تَمْلَأْ بِهِ فَاهَا Ve
رَفٌّ [reff] Göz ve kaş makûlesi seğrimek maʹnâsınadır; tekûlu: مَا زَالَتْ عَيْنِي تَرُفُّ حَتَّى أَبْصَرْتُكَ أَيْ تَخْتَلِجُ Ve şimşek çakmak maʹnâsınadır; yukâlu: رَفَّ الْبَرْقُ إِذَا وَمَضَ Ve ağız yarına denir, رِيقٌ [rîḵ] maʹnâsınadır. Ve emmek maʹnâsınadır; yukâlu: رَفَّ شَفَتَيْهِ إِذَا مَصَّهَا Ve iyilik eylemek ihsân maʹnâsınadır. Mü΄ellif bunu tekrâr eylemiştir. Ve
رَفٌّ [reff] Celeb ile gelen zahîreye denir, مِيرَةٌ [mîret] maʹnâsına. Ve yumuşak ve nâzük sevbe denir; yukâlu: ثَوْبٌ رَفٌّ أَيْ نَاعِمٌ Ve her gün süt içmek maʹnâsınadır; yukâlu: مَا زَالَ يَرُفُّ اللَّبَنَ أَيْ يَشْرَبُهُ كُلَّ يَوْمٍ Ve libâsın aşağısı darca olmakla tevsîʹ etmek için sevb-i âher ile yama vurup gevşetmek maʹnâsınadır; yukâlu: رَفَّ ثَوْبَهُ إِذَا رَفَّاهُ بِآخَرَ لِيُوَسِّعَ مِنْ أَسْفَلِهِ
اَلرَّفُّ [er-reff] (râ’nın fethi ve fâ’nın teşdîdiyle) Raf dedikleri nesnedir ki evlerin dîvârında ederler, pervâze-i hâne maʹnâsına. Ve
رَفٌّ [reff] Renk yaldıramağa dahi derler; yukâlu: رَفَّ لَوْنُهُ رَفًّا مِنَ الْبَابِ الثَّانِي إِذَا بَرَقَ
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı