ez-zuber ~ اَلزُّبَرُ

Kamus-ı Muhit - الزبر maddesi

اَلزِّبْرُ [ez-zibr] (zâ’nın kesriyle) Yazılmış nesneye denir, مَكْتُوبٌ [mektûb] maʹnâsınadır. Cemʹi زُبُورٌ [zubûr] gelir, قِدْرٌ [ḵidr] ve قُدُورٌ [ḵudûr] gibi.

اَلزَّبْرُ [ez-zebr] (صَبْرٌ [ṡabr] vezninde) ve

اَلزَّبِرُ [ez-zebir] (كَتِفٌ [ketif] vezninde) Kavî ve şedîd adama denir; yukâlu: رَجُلٌ زَبْرٌ وَزَبِرٌ أَيْ قَوِيٌّ شَدِيدٌ Ve

زَبْرٌ [zebr] (صَبْرٌ [ṡabr] vezninde) ʹAkl ve hûş maʹnâsına müstaʹmeldir ki temâsük-i insânîye bâʹistir; طَيُّ بِئْرٍ [ṯayyu bi΄rin] maʹnâsından me΄hûz fi’l-asl masdardır; yukâlu: مَا لَهُ زَبْرٌ أَيْ عَقْلٌ يَعْنِي يَتَمَاسَكُ بِهِ Ve

زَبْرٌ [zebr] Taşlara denir; vâhidi زَبْرَةٌ [zebret]tir. Ve taş atmak maʹnâsına masdar olur; yukâlu: زَبَرَهُ زَبْرًا مِنَ الْبَابِ اْلأَوَّلِ إِذَا رَمَاهُ بِالْحِجَارَةِ Ve kuyuyu taş ile örmek maʹnâsınadır; yukâlu: زَبَرَ الْبِئْرَ إِذَا طَوَاهَا بِالْحِجَارَةِ Ve söz söylemek maʹnâsınadır; yukâlu: سَأَلْتُهُ فَمَا زَبَرَ لِي بِزَبْرٍ أَيْ مَا تَكَلَّمَ لِي بِكَلاَمٍ Ve sabr ve şekîb maʹnâsınadır; yukâlu: لَمْ يَزْبُرْ عَلَيْهِ أَيْ لَمْ يَصْبِرْ Ve binâyı sarây ve câmiʹ binâları gibi taşlarını kor kor yapmak maʹnâsınadır; yukâlu: زَبَرَ الْمِعْمَارُ الْبِنَاءَ إِذَا وَضَعَ الْبُنْيَانَ بَعْضَهُ عَلَى بَعْضٍ Ve yazı yazmak maʹnâsınadır; yukâlu: زَبَرَ الْكِتَابَ زَبْرًا مِنَ الْبَابِ اْلأَوَّلِ وَالثَّانِي إِذَا كَتَبَهُ Ve sâ΄il ve hâcet-mend makûlesini âzâr ve huşûnetle menʹ ve mahrûm kılmak maʹnâsınadır; yukâlu: زَبَرَ السَّائِلَ إِذَا انْتَهَرَهُ Kâle’ş-şârih ve minhu’l-hadîsu: “إِذَا رَدَدْتَ السَّائِلَ ثَلاَثًا فَلاَ بَأْسَ عَلَيْكَ أَنْ تَزْبُرَهُ” أَيْ أَنْ تَنْتَهِرَهُ Ve bir adamı bir nesneden menʹ ve nehy eylemek maʹnâsınadır; yukâlu: زَبَرَهُ عَنِ الْأَمْرِ إِذَا مَنَعَهُ وَنَهَاهُ عَنْهُ

Vankulu Lugatı - الزبر maddesi

اَلزُّبَرُ [ez-zuber] (zâ’nın zammıyla ve bâ’nın fethiyle) Cemʹi. Kalellâhu taʹâlâ: ﴿آتُونِي زُبَرَ الْحَدِيدِ﴾ (الكهف 96)

اَلزُّبُرُ [ez-zubur] (bi’z-zammeteyn eyzan) Bi-maʹnâhâ. Ve kâlallâhu taʹâlâ: ﴿فَتَقَطَّعُوا أَمْرَهُمْ بَيْنَهُمْ زُبُرًا﴾ (المؤمنون 53) أَيْ قِطَعًا

اَلزِّبِرُّ [ez-zibirr] (zâ’nın kesri ve bâ’nın kesri ve teşdîdiyle) Kavî olan kimse.

اَلزِّبْرُ [ez-zibr] (zâ’nın kesri ve bâ’nın sükûnuyla) Kitâb maʹnâsınadır.

اَلزَّبْر [ez-zebr] (zâ’nın fethi ve bâ’nın sükûnuyla) زَجْرٌ [zecr]dir, menʹ maʹnâsına; yukâlu: زَبَرَهُ يَزْبُرُهُ زَبْرًا مِنَ الْبَابِ الْأَوَّلِ إِذَا انْتَهَرَهُ أَيْ رَدَّهُ Ve

زَبْرٌ [zebr] ʹAkla dahi derler; yukâlu: مَا لَهُ زَبْرٌ أَيْ عَقْلٌ وَتَمَاسُكٌ Ve bu aslında masdar idi. Ve

زَبْرٌ [zebr] Kezâlik kuyuyu taşla örmektir; yukâlu: بِئْرٌ مَزْبُورَةٌ Ve

زَبْرٌ [zebr] Kezâlik kitâbete dahi derler; yukâlu: زَبَرَ يَزْبُرُ زَبْرًا مِنَ الْبَابِ الْأَوَّلِ وَالثَّانِي

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı