اَلسَّلَحُ [es-selaḩ] (fethateynle) Göllerde yığılan yağmur suyuna denir.
اَلسُّلْحُ [es-Sulḩ] (sîn’in zammıyla) Dehnâ΄ nâm mahalde Benû Saʹd yurdunda bir su adıdır. Ve bir tılâ adıdır ki onunla yağ tulumlarını delk ederler, dikiş yerleri münsedd olmak için.
اَلسُّلَحُ [es-sulaḩ] (صُرَدٌ [ṡurad] vezninde) Keklik kuşunun yavrusuna denir. Cemʹi سِلْحَانٌ [silḩân] gelir, sîn’in kesriyleصُرَدٌ [ṡurad] ve صِرْدَانٌ [ṡirdân] gibi.
اَلسَّلْحُ [el-selḩ] (sîn’in fethi ve lâm’ın sükûnuyla) Hadeslemek maʹnâsınadır; yukâlu: سَلِحَ سَلْحًا مِنَ الْبَابِ الرَّابِعِ إِذَا تَغَوَّطَ Şârih der ki mü΄ellifin muktezâ-yı kelâmı سَلْحٌ [selḩ] taġavvut gibi insânda dahi müstaʹmeldir. Lâkin Miṡbâḩ’ın beyânına göre tayr ve behâyime mahsûstur. Belki sıvık hadeslemelerine mahsûstur ki Türkîde çımkırmak ve sağnamak taʹbîr olunur. Ve insânda ishâl üzere olursa bi’t-teşbîh istiʹmâl olunur.
اَلسِّلاَحُ [es-silâḩ] (كِتَابٌ [kitâb] vezninde) ve
اَلسِّلَحُ [es-silaḩ] (عِنَبٌ [ʹineb] vezninde) ve
اَلسُّلْحَانُ [es-sulḩân] (سُلْطَانٌ [sulṯân] vezninde) Âlet-i harbe denir. İsm-i câmiʹlerdir; ʹalâ-kavlin demirden olan âlet-i harbe mahsûstur, kılıç ve mızrak gibi. Ve سِلاَحٌ [silâḩ] lafzı müzekkerdir, آلَةٌ [âlet] te΄vîliyle mü΄ennes dahi olur. Cemʹi أَسْلِحَةٌ [esliḩat]tır ki sîga-i cemʹ-i müzekkerdir, حِمَارٌ [ḩimâr] ve أَحْمِرَةٌ [aḩmiret] gibi. Ve mü΄ennesin cemʹi سِلاَحَاتٌ [silâḩât]tır. Ve hâssaten kılıca ıtlâk olunur. Ve kiriş geçirilmedik yaya denir. Ve değneğe ıtlâk olunur, ʹasâ maʹnâsına.
اَلسُّلَحُ [es-sulaḩ] (sîn’in zammı ve lâm’ın fethiyle) Keklik yavrusu, سُلَكٌ [sulek] ve سُلَفٌ [sulef] gibi ki bunlar dahi keklik yavrusu maʹnâsınadır.
اَلسَّلْحُ [es-selḩ] (sîn’in fethiyle) Gâ΄it etmek; yukâlu: سَلَحَ يَسْلَحُ سَلْحًا مِنَ الْبَابِ الثَّالِثِ
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı