اَلسَّلِطُ [es-seliṯ] (كَتِفٌ [ketif] vezninde) Şol temrene denir ki vasatında yumrusu ve tümseği olmayıp düz ola. Cemʹi سِلاَطٌ [silâṯ]tır sîn’in kesriyle; yukâlu: نَصْلٌ سَلِطٌ أَيْ لاَ نُتُوءَ فِي وَسَطِهِ
اَلسَّلْطُ [es-selṯ] (sîn’in fethi ve lâm’ın sükûnuyla) ve
اَلسَّلِيطُ [es-selîṯ] (أَمِيرٌ [emîr] vezninde) Şedîd nesneye denir; yukâlu: رَجُلٌ وَحَافِرٌ سَلْطٌ وَسَلِيطٌ أَيْ شَدِيدٌ Ve bed ve dürüşt kelâmla kulûb-ı nâsı âzürde eden lisâna ıtlâk olunur; yukâlu: لِسَانُهُ سَلْطٌ وَسَلِيطٌ أَيْ طَوِيلٌ Ve dili uzun yaʹnî bed ve nâ-sezâ sözler ile nâsı rencîde eden kimseye ıtlâk olunur ki zebân-dırâz taʹbîr olunur; yukâlu: رَجُلٌ سَلْطٌ وَسَلِيطٌ أَيِ الطَّوِيلُ اللِّسَانِ Ve
سَلِيطٌ [selîṯ] Zeytûn yağına denir. Ve hubûbâttan sıkılan yağa denir, şırlagan gibi. Lisânımızda salata taʹbîr ettiklerimiz سَلِيطَةٌ [selîṯat] muharrefidir; yağ ile maʹmûl olduğu için ıtlâk olunmuştur. Ve fasîh ve ceriyyü’l-lisân adama ıtlâk olunur. Ve bu vasf-ı ricâlde medîha ve nisvânda zemîmedir; yukâlu: رَجُلٌ سَلِيطٌ أَيْ فَصِيحٌ وَامْرَأَةٌ سَلِيطَةٌ أَيِ الْحَدِيدَةُ اللِّسَانِ Ve
سَلِيطٌ [selîṯ] Mutlakan tîz ve hadîd şey΄e ıtlâk olunur; yukâlu: شَيْءٌ سَلِيطٌ أَيْ حَدِيدٌ Ve bir recülün ismidir. Ve bir kabîle pederinin ismidir.
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı